Türkiye yalnız bir ırkın yaşadığı bir ülke değildir…

Onlarca ırkın oluşturduğu bir toplulukların vatanıdır, Türkiye’de yaşayan ve vatandaşlık bağı ile bu topraklara bağlı onlarca çeşit ırk birbirlerine akrabadır…

Bir uçak yolculuğunda tanıştığım ve anlattıkları adeta Türkiye sosyolojisinin bir yansıması olan emekli meslek büyüğüm Hasan Gülveren’nin hikayesini, bu ülkede etnik, dini, mezhebi ve siyasi farklıkları yadsıyan ve/veya bunlar üzerinden kardeşi kardeşe kırdırmaya çalışan herkesin bir ders çıkarması umuduyla paylaşıyorum.

Hale ve Hasan Gülveren, 50 yıllık evlidirler. Hale hanım Bitlisli, Hasan bey ise İzmirli. Üniversitede tanışan ve severek evlenen bu çiftin hikayesinin bundan sonraki kısmını emekli öğretmen Hasan Gülveren ağabeyimin dilinden aktarıyorum.

İzmirli Türk bir anne ve babanın çocuğuyum. Babaannem bir Arnavut. Anneannem de Boşnak. Büyükbabam Çanakkale’de şehit düşmüştür.

Biri kız, diğeri erkek iki çocuğum var. İkisi de evli. Kızım İlkay, Trabzonlu Rum kökenli bir ailenin çocuğu olan Taner’le evli. Onlardan olma torunum Aydın, bir ilçede MHP teşkilat başkanlığı yapıyor. Torunum Sinem ise Tuncelili alevi bir gençle evli.

Oğlum İlker, Ankaralı Türk bir ailenin çocuğu olup liberal görüşlere sahip Hayriye hanımla evlidir. Anne-baba liberal olmalarına rağmen onlardan olma torunum Aylin başı örtülü bir öğretmen. Diğer torunum Arzu ise başı açık bir hemşire.

  1. beş kardeşiz. Kardeşim Esma dindar bir kadın. Mardinli bir Arap olan Cezmi beyle evli. Cezmi beyin dedelerinden birinin Selahattin Eyyubi’nin ordusunda komutanlık yaptığı ve Kudüs’ün fethinde şehit düştüğü rivayet ediliyor.

Sünni-Hanefi bir mezhepteniz lakin kardeşim Turgut, Kahramanmaraşlı Alevi bir ailenin kızı Kezban hanımla evli. Kezban’ın dedelerinin Fransızlara karşı Kahramanmaraş’ta büyük mücadele verdiği söyleniyor.

Kardeşim Zehra, Bekir beyle evli. Bekir beyin büyükbabası, Çerkez Ethem olayına karıştığı için idama mahkûm edilmiş, cezası infaz edilmeden hapiste ölmüş.

Diğer kardeşim Remzi, İzmirli Rum bir ailenin kızı olan Ceyda ile evlidir. İki çocukları var. Çocuklar etnik açıdan melez olduklarının farkında. Ailenin laik bir hayat tarzı var ve din farkını sorun etmiyorlar.

Üniversitede âşık olup evlendiğim eşim Hale bir Kürt kızı. Rivayet edilir ki şeceresi, Alparslan’a Anadolu kapılarını açan Malazgirt zaferinde büyük kahramanlık gösteren Kürt beylerinden birine uzanıyor. Büyükbabası, İstiklal Savaşında doğu cephesinde Ruslarla savaşırken şehit düşmüş.

Eşimin iki kız, iki de erkek kardeşi var. Baldızım Zeynep, Cemil beyle evli. Cemil, Hakkarili bir Kürt. İkisi erkek, üçü kız olmak üzere beş çocukları var. Bir oğlu askerdeyken teröristlerle girdiği çatışmada şehit düştü. Diğer oğlu ise teröre bulaştı ve bir çatışma sırasında öldürüldü. Bunun üzerine baldızım akli dengesini kaybetti, bacanağım da yakalandığı kanserden kurtulamadı. Ortada kalan baldızıma ve kızlarına kayınbiraderim Reşit sahip çıktı.

Zor şartlarda okuyup doktor olan baldızım Meral, Artvinli Gürcü bir ailenin çocuğu olan Enver beyle evli. Aile muhafazakâr değerlere sahipken, bütün çocukları sosyal demokrat çizgide. Bazen ailede fikir çatışmaları çıksa da karşılıklı saygı ağır basıyor. Çocuklar kendilerini ne Gürcü ne Kürt ne de Türk hissediyor. Tamamen enternasyonal takılıyorlar.

Büyük kayınbiraderim Reşit bey, bir iş adamı. Amcasının kızı Zelal ile evli. Hali vakti yerinde. Şimdiye kadar Van, Erzurum, Bitlis, Diyarbakır, Çankırı, Niğde ve Sinop’ta birer okul yaptırdı. Çocukları ise daha çok siyasetle ilgili. Çok şaşırtıcı ama üç çocuğu olan Reşit’in bir kızı CHP’de, bir oğlu AK Parti’de diğeri de HDP’de siyaset yapıyor.

Diğer kayınbiraderim Servet ise köylerine yapılan terör saldırısında bir bacağını kaybetti. Bingöllü Zaza bir ailenin kızı olan Saime hanımla evli. Saime hanımın büyükbabası Şeyh Sait olayına katıldığı için yargılanarak idam edilmiş. Üç çocuğu bulunan ailenin bir kızı insan hakları aktivisti, bir oğlu Türk dili ve edebiyatı öğretmeni, diğeri de Kürt dili ve edebiyatı öğretmenidir.

Değerli dostlarım,

Gülveren ailesi, Türkiye gerçeğinin bir yansımasıdır. Cenneti rengarenk çiçekler/güller metaforu üzerinden tasvir ederken çeşitliliği bir güzellik ve zenginlik kaynağı olarak görürken, bir dünya cenneti olan ülkemizde farklıklarımız neden zenginlik kaynağımız olmasın. Bu ender coğrafyayı “vatan” olarak benimseyen herkes bilmelidir ki, her birimizi değerli yapan şey cinsiyetimiz, kavmimiz, aşiretimiz, ırkımız; mezhep ya da meşrebimiz, siyaset ya da ideolojimiz değil, şahsiyetimiz, adaletimiz, şefkatimiz, ilim ve irfanımız, emek ve ürünümüz, aşk ve erdemimizdir. Bu ülkede olması gereken birbirimizi tanımlamak değil tanımaktır; yargılamak değil, anlamaktır; dışlamak değil, kapsamaktır; sağır kesilmek değil, kulak vermektir. Bunu başardığımız zaman, Hale ve Hasan Gülveren örneğinde olduğu gibi bu ülkenin Türklerinin, Kürtlerinin, Araplarının, Çerkezlerinin, Lazlarının; Sünnilerinin, Alevilerinin; sağcılarının, solcularının; laiklerinin, dindarlarının kızları ve oğulları birbirlerine sevdalanmaya devam edecektir. Onlar sevdalandıkça atimiz, mazimiz kadar sağlam olacaktır. İstiklalimiz de aşk, adalet, eşitlik, saygı, hürmet, muhabbet, empati, diyalog ve kardeşlik değerleriyle güçlenmiş olacaktır. Bizlere düşen onların aşkına insanlık ve Anadolu aşkını da katacak çağın Yunuslarını, Mevlanalarını ve Hacı Bektaşlarını ve Mele-i Cezirilerini yetiştirmek ve onlardan ilham almaktır. Veselam… (Vahap ÖZPOLAT)

Sağlıcakla kalın…