15 - 22 Eylül 2025 tarihinde Yunanistan ve Bulgaristan hariç 6 ülkeyi kapsayan bir Balkan turu yaptık. Yunanistan’a daha önce gitmiş ve bu konuda bir yazı kaleme almıştık. Bulgaristan ve Romanya’yı da inşallah ileriki günlerde gezeriz. Balkan turunda ne gördük, ne hissettik, ne aldık. Kısaca bunlardan bahsedeceğiz.
15 Eylül 2025 günü 10.40’ta Air Albania havayollarına ait Airbus uçağıyla İstanbul havalimanından havalandık. Uçakta verilen bedava sıcak sandovici afiyetle yedik. Üzerine 0.33 litrelik bedava suyu içtik. Yaklaşık 1 saat 15 dakika sonra Tiran Nene Tereza uluslararası havalimanına indik. Bizi bekleyen otobüse bindik. Rehberimiz Mehmet Karataş bizi epey bilgilendirdi. Nene Tereza’nın gerçek adının Gonca Boyacı olduğunu söyledi ve bu malumat bizi şaşırttı.
Tereza 26 Ağustos 1910’da Üsküp’te doğdu. Bu tarihte Üsküp Osmanlı’nın bir şehriydi. Yani Tereza bir Osmanlı yurttaşı olarak doğmuştu. Annesi Katolik bir Arnavut’tu. Babası Gonca adını pek sevdiği için bu adı koydu. Sonra Hindistan’a gitti, rahibe oldu, 1979 Nobel barış ödülünü kazandı. Arnavutluk, Makedonya ve Hindistan tarafından paylaşılamayan bir figür haline geldi.
Havaalanlarına kişi adı koymak adeta bir moda. Kosova havalimanının adı Adem Yaşari (Yaşar Türkçenin Yaşar’ı). UÇK’nın (Kosova Kurtuluş Ordusu) kurucusu. Kosova’daki oto yol da onun adını taşıyor. Caddeler, meydanlar vb. keza. Tiran’da da bir heykeli var.
Belgrad havalimanının adı Nikolay Tesla. Meşhur mucit.
Aynı gün (15 Eylül) Kuzey Makedonya’nın Ohrid şehrine geçtik. Millenium otelinde kaldık. Eski şehri gezdik. Elveda Rumeli dizisinin çekildiği mekânlardan birini gördük. Ohrid incisiyle meşhur. 1960’lı yıllarda Kraliçe Elizabeth’e hediye edilince dünyaca meşhur olmuş. Birçok heykel var. Bunlardan biri de Aziz Kiril’in, yani Kiril alfabesinin düzenleyicisinin heykeli. Bu kişi İncil’i Makedoncaya (Kilise İslavcası) çevirmiştir. 9. yüzyılda yaşamıştır.
Ohrid gölü pek güzel ve temiz. Derinliği 288 metre. Sosyalizm devrinde popüler olan Struga (ok. Ştruga) şiir şöleni bu gölün kıyısındaki Struga’da yapılırdı.
16 Eylül günü Ohrid’den yola çıktık. Önce Resne’ye gittik. Resneli Niyazi’nin (1873 - 17 Nisan 1913) yaptırdığı sarayı ve evini gördük. Sarayının Fransız üslübunda olduğu ifade edildi. Şimdi kültürevi olarak hizmet veriyor. Yakınındaki eski evi metruktu. Resne ovası kızıl elmalarıyla ünlü. Gerçekten de yol kenarında pek çok elma bahçesi gördük ve hepsinin dalları kıpkırmızı elmalarla süslüydü.
Burada şunu ifade edelim ki İkinci Meşrutiyet’in ilanında önemli rolü olan Resneli Niyazi’nin İstanbul - Bakırköy’de kardeşinin bir köşkü bulunuyor. Resneliler köşkü diye bilinen bu köşkün tamir edilip kültür - sanat evi olarak kullanılmasını dileriz.
Sonra Manastır’a (Bitola) vardık. Atatürk’ün okuduğu Manastır askeri idadisini (lise) ziyaret ettik. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel (1998) ve Genelkurmay tarafından konulan anı panosunu gördük. Yarısı Osmanlılar tarafından yapılan orduevini izledik. Camilerini ziyaret ettik.
Akşama doğru Üsküp’e vardık. Vardar nehri üzerinde kurulu bir şehir. New Star otelinde konakladık. Üsküp’ü ve eski şehri gezdik.
17 Eylülde günübirlik Kosova’ya gittik ve tekrar Üsküp’e döndük. Kosova gerçekten çok büyük bir ova. Prizren’de mola verdik. Burası Türklerin en çok bulunduğu yerlerden biri. Belediye binasına diğer dillerle birlikte Türkçe Prizren Belediyesi de yazılmış. Çünkü Türkçe resmi dillerden biri. Mamuşa bir Türk kasabası. Aynı gün Priştine’ye yakın Sultan Murat türbesini ziyaret ettik. TİKA tarafından onarılmış. TİKA burada ve birçok yerde cami ve eski Türk eserlerini onarıyor. Güzel bir hizmet. Prizren’de kadın erkek askerlerimizi gördük ve selamlaştık.
Dönüşte Makedonya’nın Matka kanyonunu ziyaret ettik. Kanyona baraj yapmışlar, hidroelektrik santrali kurmuşlar. Kayıkla gezinti yaptık. Gerçekten de ilginç ve güzel bir manzara; yalçın kayalar dikkati çekiyor. Matka adıyla Maçka adının kökence aynı olduğunu sanıyorum. Çünkü Trabzon Maçka da Matka gibi engebeli bir yerdir.
Yollarda camiler, kiliseler görüyoruz, Caminin biraz yukarısında kilise yapılmış. Daha üstün anlamında. Örneğin Matka’da böyle. Aslında Makedon kimliğine ve Hristiyan kültürüne vurgu yapılıyor. Aynı şekilde Üsküp’te Vodina dağı üzerinde kocaman bir haç var. Buna cevap olarak Arnavutlar bir köyde 75 metre yüksekliğinde bir minare dikmişler.
Üsküp denince akla tabii ki Yahya Kemal gelir. Onun “Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene / Biz sende olmasak bile sen bizdesin gene” dizelerini ister istemez anımsadık.
18 Eylülde Belgrad’a vardık. Adı “ak şehir” anlamına geliyor. 1521 - 1867 arasnda Osmanlı’da kaldı. Arada sadece 22 yıllık Avusturya egemenliği var. Kaleyi gezdik. Kale kayalar üzerinde değil, Sava nehri kenarında. Kaleden Sava ve Tuna’nın birleştiği noktayı gördük. İkisi birleşmeden önce bir ada etrafında akıyor. Kanuni’nin kaleyi alışından sonra Sava ve Tuna’ya baktığı Fikirtepe’de fikre daldık.
Belgrad bir Avrupa şehri. Öteki ülkelerde gördüğümüz (Ohrid, Üsküp, Prizren, Priştine, Saraybosna, Mostar vb.) şehirlerden çok farklı. Avrupa’nın Belgrad’da başladığını düşünüyorsunuz. Belgrad’da Fors otelinde kaldık.
19 Eylülde Bosna Hersek’e doğru yola çıktık. Belgrad’dan güneye doğru büyük bir ovadan ilerledik. Öyle ki Kosova kadar büyük bir ova olduğunu söylemek mümkün.
Bosna Hersek sınır kapısına geldik. Sırbistan ve Bosna Hersek’i bol sulu Drina nehri ayırıyor. Farklı bir coğrafyaya girdiğimizi hemen anlıyoruz. Yani Sırbistan’ın büyük ovasından sonra Drina’yı geçince dağlık bir araziye giriyoruz. Yol boyu seyrek, izole köyler, evler. Bazı yerlerde yaylalar. Silindir şeklinde ot balyaları. Her taraf dağlık. Dağlarda genelde ladin ağaçları var. Bizim dağlarda gördüğümüz gibi bir böceğin kuruttuğu ladin ağaçlarına rasgelmedik. Nihayet Saraybosna’ya varıyoruz. Etrafı yüksek dağlarla çevrili bir yer. Adeta bir çukur, bir çanak. Suyu bol. Buranın sacda ve fırında yapılan Boşnak böreği meşhur (Böreğe Türkçeden alınma burek diyorlar). Birinci Dünya Savaşının çıkışının kıvılcımını yakan Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip’in Avusturya - Macaristan veliahtına suikast düzenlediği köprüyü (Latin köprüsü) gördük. Aliya İzzetbegoviç’in kabrini ziyaret ettik. Taşlıhan’ı (küçük bir kapalıçarşı) gezdik. Camileri dolaştık.
Camilerde hale çıplak sesle ezan okunuyor. Hoparlör kullanılmıyor.
Koniça’da (Boşnakça Konjic) Neretva nehrinin üzerinde 4. Mehmed’in 1682’de yaptırdığı geniş köprüyü gezdik. Neretva nehri bazı yerlerde yeşil akıyor. Neretva Köprüsü Yugoslavların Nazilerden kurtuluşunu anlatan bir filimdi. Filme adını veren ünlü köprüyü de gördük.
Blagay’a uğradık. Blagay’da ve Ohri’de Sarı Saltuk’un türbeleri, aslında makamları mevcut.
Ohri’de Halveti tekkesi var. Prizren’deki Halveti tekkesinde soğuk suya karpuz konmuştu; soğuyan karpuzlar dilimlenerek masa üzerine dizilmişti. Gelen geçen ziyaretçiler bir küçük dilim alıyorlardı. Biz de yedik. Tekkenin arka kısmındaki incirlerden de tattık. Daha önce Üsküp’te Kâmil ustanın dükkânında boronika denilen yaban mersini suyundan içmiştik.
Mostar’ı ve ünlü Mostar köprüsünü seyrettik. Mostar’dan sonra Akdeniz iklimi ve bitki örtüsü başlıyor. Yeşillik kısmen azalıyor, ağaçlar küçülüyor, makileşiyor.
20 Eylülde Medjugorje’de, Olea Vitis Guests otelinde kaldık. Şehri gezdik. Burası Katolik Hırvatların kasabasıydı.
21 Eylülde Karadağ’a girdik. Karadağ adı, dağların çok ve sarp oluşundan ötürü verilmiş. 4 saat boyunca Kotor’u dolaştık. Yalçın kayalar arasında girintili çıkıntılı bir deniz koyu. Tarihî bir yer. Marko Polo’nun oturduğu evi tanıdık.
Aynı gün (21 Eylül) Budva, Bar yoluyla Arnavutluk’a girdik. İşkodra’da Luani - A Spa otelinde kaldık. Burada köyümüzde tavşan otu dediğimiz ve çocukken kökünü yediğimiz bir ota tesadüf ettim. Çiğde (hünnap) ağacını tanıdım.
İşkodra’dan çıkarken Laç adlı bir yerden geçtik. Bu bana ülkemizdeki Laç soyadını hatırlattı.
22 Eylülde Tiran’a vardık. Arnavutlar Tiranë diye yazıyorlar. Turgut Özal Kolejini gördük. Enver Hoca’nın meşhur bunkartlarından (sığınak) birini tetkik ettik. Ethem Bey camisini ve saat kulesini gezdik. Arnavut bayrağında çift başlı kartal ve 25 tüy var.
22 Eylülde yine Air Albania havayollarının uçağıyla İstanbul havalimanına indik. Uçağımız Arnavutluk saatiyle 17.59’da motorunu çalıştırdı (normalde 17.40’ta çalıştırmalıydı). 18.08’de havalandı, 19.19’da tekerlerini yere değdirdi, 19.48’de park etti. Yani Tiran’dan İstanbul’a 1 saat 11 dakikada geldik, park yapmak için 29 dakika taksi yaptık. Neredeyse geliş süresinin yarısı. Bu park etmenin uzunluğu yolcuları sabırsızlandırdı. Bir şey lüzumundan fazla büyük olmamalı (Türkiye saatiyle Arnavutluk saati arasında 1 saat fark var).
BAZI TESPİTLER
Balkanlar yemyeşil bir coğrafya. Suyu, akarsuyu bol. Her şehirdeki sular içilebiliyor. Üsküp’ün, Saraybosna’nın sularından içtik. Akarsular, göller, yollar, parklar ve saire tertemiz. Akarsularda, göllerde bir poşet, bir kâğıt parçası göremiyorsunuz. Yani Avrupa’nın bir farkı var gerçekten.
Sürücüler yayalara saygılılar. Bu hususta da Avrupalılar.
Her yerde eski şehirler aynen duruyor. Türkiye’de dahi bu kadar çok ve bu kadar korunmuş eski şehir yok. Çünkü Türkiye kapitalist bir memleket. Parası olan, adamı olan yağmalamış. Sosyalist rejimlerse eski şehirleri korumuş. Özel mülkiyet olmadığı için oralar yağmalanamamış. Geniş parklar, caddeler, meydanlar açılmış. Bugün bunları turistik amaçla kullanıyorlar ve hayli para kazanıyorlar.
Makedonya’da Orman (Üsküp yakınında), Sazlıca, Doğanay gibi Türkçe yer adları dikkatimizi çekti. Kumanovo zaten Kuman Türklerinden kalan çok eski bir Türkçe yer adıdır. Tabii ki başka yer adları da vardır. Rasladıklarımızı söylüyoruz. Belgrad’ın bir semti Kalemeydan adını taşıyor. Uzun Mirkova sokağının Uzun’u da galiba Türkçenin uzunudur. Belgrad kalesinde Eski İstanbul, Yeni İstanbul kapıları var. Bosna Hersek’te Ilıca, Tuzla zaten bilinen yerler. Sırbistan’dan Bosna Hersek’e girince karşımıza ilk çıkan yerleşim yeri Kozluk, yani “cevizlik” oldu. Yol üzerinde bir de Çelebi yerleşim biriminden geçtik. Karadağ’dan Arnavutluk’a girince İşkodra’dan hemen önce ilk market Çeliku, ilk yerleşim yeri Çelike idi (Türkçe Çelik olmalı).
Hâlâ daha Balkanlardayız. Henüz bitmedik, tükenmedik.
Şunu da düşünmedik değil. Arnavutluk’un nüfusu 3, Makedonya’nın 2, Kosova’nın 1, Bosna Hersek’in 3 milyon. Hepsi 9 milyon. Bunun 6 milyonu Müslüman (Arnavut, Boşnak, Türk). Türkiye Avrupa Birliği’ne girse acaba buralarda durum ne olur?
Daha söylenecek çok şey var ama her şeyi yazmak mümkün değil, gerekli de değil. Birazını da başka arkadaşlara bırakalım /29 Eylül 2025
Next