Sakarya Gazetesi'nde çalıştığım dönem, bu mesleğin en mutlu anının sabah gazeteyi elime aldığımda hissettiğim duygu olduğunu düşünürdüm. Sayfaları tek tek çevirir, gazete kağıdının o kendine has kokusu eşliğinde, 24 saat süren bir koşturmacanın hayat bulm

Sakarya Gazetesi'nde çalıştığım dönem, bu mesleğin en mutlu anının sabah gazeteyi elime aldığımda hissettiğim duygu olduğunu düşünürdüm. Sayfaları tek tek çevirir, gazete kağıdının o kendine has kokusu eşliğinde, 24 saat süren bir koşturmacanın hayat bulmuş halini incelerdim. "Şuradaki başlık kötü olmuş", "burada harf hatası var", "baskıda çuvallamışız, resimler çamur gibi çıkmış" vs...

Hata arayan göz hep kusurlara odaklanırdı çünkü o kusurların dönüşü yoktu, basılmıştı bir kere. Ama yine de günün en güzel anıydı.

Üniversite tercihlerinde 1. sıraya yazıp, sırasıyla radyo-gazete-televizyon-haber ajansı ve yeniden radyo şeklinde farklı koridorlarında dolaştığım mesleğimi hep severek yaptım, hep çok çalışıp az para kazandım- ki bu, gazeteciliğin en köklü geleneği ve şanındandır (!)...  Ve 1 yıl öncesine kadar hep en keyifli ve hakiki olanın gazete olduğunu düşündüm. Sesler ve görüntüler akıp geçiyordu ama kağıt, emeğini inkar etmeden orada belge olarak basılı duruyordu, hakkını veriyordu...

Böyle düşünen ben, 1 yıl önce eve gazete almaktan vazgeçtim. Çünkü aldığım gazeteyi, 3'te 2'sini okumadan bir kenara fırlattığımı farkettim. Evde periyodik olarak atılması gereken bir kağıt öbeği oluşuyordu ama ben artık onu okumak istemiyordum. Gazetenin sayfalarını çevirirken reklamlar, kaza ve cinayet haberleri, bitmek bilmeyen politik laf öbekleri ve sizden akıllı olduklarına inanmanızı bekleyerek köşeleri kapatmış olan yazarlar dışında ilgimi çeken çok az haber kalıyordu. Burada ulusal basından bahsettiğimi belirtmemek, uzun yıllar benim de içinde bulunduğum yerel basına haksızlık olur. Çünkü yerel basının ne öyle sayfalarca reklamı, ne de reklamlardan kalan bölümleri tıka basa dolduracak haber bolluğu vardır. Ve herhangi bir yerel yayın organında çalışan herhangi bir gazeteci, o günün gazetesini veya haber bültenini doldurmak için ciddi bir sıkıntı çeker, mücadele verir...

Sonuçta; teknoloji denen şey öyle ya da böyle hayatımızın merkezinde. Lap Top'lar, IPad'ler ve yanımızdan ayırmadığımız cep telefonları aracılığıyla sürekli "bağlantı" halindeyiz. Gazetelerin sayfalarını çevirmek yerine, e-gazetelerin veya haber sitelerinin linklerine tıklayarak ilgilendiğimiz haberleri okuyabiliyor, konuyla ilgili gelişmeleri ertesi günü beklemeden takip edebiliyor, güne kötü

başlamamıza neden olan "kimin kimi doğradığı" konulu haberleri görmezden gelebiliyor, içerikleri ile ilgili görüşlerimizi yazının altındaki "okuyucu yorumları" arasında bütün dünya ile paylaşabiliyor, beğendimiz köşe yazılarını "like" ederek sanal da olsa alkışlayabiliyoruz.

Yazılı basın elbette varlığını sürdürecek ama bütün bu gelişmeler ışığında, hergün biraz daha fazla internet medyası ile rekabet etmek durumunda kalacak. Kimi gazeteyi eline aldığında hissettiği o kağıt-mürekkep kokusundan vazgeçmeyecek, kimi de hızı ve konforu tercih edip gün geçtikçe gelişen sanal gazetelere yönelecek.

Sakarya medyası da son yıllarda bu hıza ve gelişmeye kendini açtı. İnternet gazeteciliği gün geçtikçe gelişiyor, bir zamanlar beraber çalışmaktan büyük mutluluk duyduğum bazı arkadaşlarım bu konuda çok ciddi başarılar gösteriyor. Sanal alemdeki habercilik yarışına katılan ve bizi bu platformda buluşturan Medya Detay da, rekabeti biraz daha kızıştıracak, Sakaryalılara daha iyi ve hızlı haberciliğin sunulması için çıtaları yükseltecek.

 

Rekabet iyidir, rehaveti önler.