Gazeteci Sadık Gökce’nin hazırladığı Konya’nın yerel Yenigün gazetesinin kültür sanat ilavesi Şehrin Hafızası, 7. cilt 14. sa­yıya ulaştı.

Mustafa Özcan’ın “Romana dair bazı anekdotlar” başlıklı yazısı kapak konusu seçilirken, “Tanzimat edebiyatında romanı dene­yen ilk kişinindil bilgini Şemsettin Sami olduğunu, Onun Taaşşuk-ı Tal‘at ve Fıtnatadlı eserinin genel kabule göre bu sahanın ilk eseri sayıldığını, Nâmık Kemal, Ahmet Midhat, Nâbizâde Nâzım, Recâizâde Mahmud Ekrem, Samipaşazâde Sezai, Mizancı Murad’ın verdikleri eserlerle romana zenginlik kattıklarını”öğreniyoruz.

Mustafa Özcan, bazı roman yazarlarının romandan ne anladığını eserlerin önsözlerin­de açıklamaya çalıştığını, Nâmık Kemal’in İntibah’ın önsözünde romanı tarif ettiğini anımsatarak sözlerine şöyle devam ediyor: “Ayrıca bu dönemde ‘hayâliyyun’, ‘hakîkiy­yun’ gibi romanla ilgili yeni kavramlarla kar­şılaşılmıştır. Edebiyatımızda önce hikâyede varlık gösterip sonra romana geçen birçok yazarımız var­dır. Bazıları hem hikâyeyi hem de romanı birlikte götürmüşlerdir. Hemen söyleyelim ki roman yazılması zor bir edebi türdür. Bazı sanatçılar(yazarlar) iyi bir roman yazabilmek için yıllarını vermişlerdir. Bazıları ise bu ka­dar sabırlı olamamıştır. Bizce iyi bir roman emek ister. Herkes bu emeği göze alamaz. Dolayısıyla bunların eserleri de zamana karşı dirençli olamamakta, çarçabuk eskiyip bir kö­şede unutulmaktadır.”

*

Şehrin Hafızasında bir diğer yazı Hale Gürbüz’e ait. Türklerin tarih boyunca Altaylar’dan Sibirya’ya kadar çeşitli coğrafya­larda yaşadığını, inanç, gelenek ve görenekleriyle büyük bir kültürü günü­müze kadar taşıdığını belirten Gürbüz, Türklere va­tan olan coğrafyalarda ağaç ve ormanın Türk milletinin hem geçim kaynağı hem de beslenme ve tüketim ihtiyaçlarını karşıladığı yerler olduğunu belirtmekte, hem de Türklerin folklorik araştırmalarında, hikâyelerinde, efsa­nelerinde ağacın önemli bir yer tuttuğunu anlatmaktadır.

Özellikle kayın ağacı, çınar ağacı, çam, servi gibi ağaç­ların en büyük ve ulu ağaç kategorisine dâhil edildiğini, Tanrı’ya ulaşmada bir vasıta olarak görüldüğünü belirten Gürbüz, Göktürk Ki­tâbelerinde ‘Kutlu Mekân’ anlamına gelen “Ötüken-Yış” adı verilen Ötüken ormanının kutsal olarak kabul edildiğini okura hatırlatmaktadır. Orhun Yazıtlarında ağaç ve ormanın kutlu sayılarak ondan uzaklaşılmamasının istendiğini anımsatmakta, “Türk kağanı Ötüken ormanında otu­runca İl’de sıkıntı yoktur.”, “Ötüken ormanından daha iyisi hiç yok­muş. İl tutacak yer Ötüken ormanı imiş.”, “Bunca yerlere ordu sevk ettim, Ötüken ormanından daha güzel bir yöre, ülkeyi idare edecek daha iyi bir yer görmedim.” gibi ifadeleri örnek göstermektedir.

*

Anuş Gökce, çocuk edebiyatçısı Fatma Tutak’ın gençleriçin yazdığı “Bir Tarla Kuşunun Anıları” adlı eserini tanıtırken, Sadık Gökce de “Yorgunluk ve Görev” başlıklı yazısında Şehrin Hafızası’nın tarihçesini anlatmaktadır. Gökçe, sözlerini şöyle tamamlıyor: “İki haftada bir yayınlanan ilave için yedi yıl ara vermeden yayın hayatını devam ettirmek başarı sayılır dergicilik hayatında. Biz ekip olarak daha uzun yıllar ilavemizi devam ettirerek bu başarının altına imza atmak istiyoruz. Sizlerin destekleriniz ile bunu başaracağımıza inanıyoruz.”

Sadık Gökce ayrıca, dergiye yazılarıyla katkı sunan yazarlarına ve derginin hazırlanması ve basılıp dağıtılmasına vesile olan Yenigün gazete­si sahibi Mustafa Arslan’a teşekkür etmeyi ihmal etmiyor.

Esen kalın