Cuma günü…Orhan Camii avlusu kalabalık…Kurşun rengi bir hava…Soğuk ısırıyor…Musalla taşında bir sanduka…Sandukanın içinde bir dost…Orhan Köse…CHP’nin ‘Irgat Orhan’ı…***Orhan Köse’yi 1979 yılından beri tanırdım; her ikimizde belediyede çalışıyorduk.CHP ile
Cuma günü…
Orhan Camii avlusu kalabalık…
Kurşun rengi bir hava…
Soğuk ısırıyor…
Musalla taşında bir sanduka…
Sandukanın içinde bir dost…
Orhan Köse…
CHP’nin ‘Irgat Orhan’ı…
***
Orhan Köse’yi 1979 yılından beri tanırdım; her ikimizde belediyede çalışıyorduk.
CHP ile bütünleşmiş bir yaşamı vardı.
12 Eylül geldi…
CHP kapatıldı…
Tutukevlerinin, sorguların, işkencehanelerin yolu yine açılmıştı…
Orhan didiniyordu…
Cuntanın sakıncalı gördüğü kimi gençleri evinde saklıyor, sıkıyönetim mahkemelerinde duruşmaları takip ediyor, onlarla aileleri arasında köprü işlevi görüyordu…
O dağdağalı günlerde, parti tabanıyla tek iletişim kanalı olan Bülent Ecevit’in çıkardığı ‘Arayış’ dergisi 12 Eylülcüler tarafından sık sık yasaklanıyor, gazete bayilerinde satışı engelleniyordu.
Ankara’dan gizlice Ünal Ozan, Cemal Sakarya, Selçuk Gedikli ve Ayhan Mutan’ın bürosuna gönderilen dergiler, yine gizlice partililere ulaştırılıyordu.
Derginin dağıtım işini üstlenen beş altı CHP’li gencin arasında Orhan Köse’de vardı.
Orhan, CHP’de hiçbir karşılık beklemeden, inanç yolunda yürüyen gözü pek sıra neferlerdendi.
***
Kimi zaman insanın çevresinde her şey duvarlaşır.
Ülkemizde yalnız cezaevinin duvarları yok, hapishane duvarlarından daha kalın olan bir de toplumun duvarları var.
Orhan Köse, çoğu kez kuşatılmışlığın verdiği acıyı benliğinde yaşardı.
Demokratik olgunluğun tam yeşermediği siyaset dünyamızda, Orhan, belirleyici bir aktör olarak parti içi yarışmalarda açık taraf olmayı yeğlerdi.
Ölünceye kadar Selçuk Gedikli’ye yol arkadaşlığı yaptı; ikisi arasındaki ilişki, ancak bir eski zaman zabitiyle emirberi arasındaki bağla ölçülebilir.
Yaşamının yasasını ‘sadakat’ üzerine oturtan Orhan’ın belirgin özelliği parti içinde, elbet hışım çekiyordu.
Ancak o kendisine yönelik eleştirilere gülüp geçer, asla kırgınlık nedeni yapmazdı.
En insafsız eleştiri sahiplerinin dahi elini sıkar, karşılaşmalarda dostça merhabayı basardı.
Bazen bütünü veren bir ayrıntıyı sergilemek, bütünü anlatmanın en kısa yoludur.
En son yapılan genel seçimlerde CHP’de milletvekili listesinde sıra mücadelesi verilmiş, birinci sıraya Engin Özkoç getirilmişti.
Artık parti içi yarış sonuçlanmış, büyük yarış başlamıştı.
Genel seçimden bir hafta önce, bir sabah Şerefiye Cami altında çorba içmiş gazeteye doğru yürüyordum.
Engin Özkoç’un Çark Caddesi’ndeki seçim bürosunun önünden geçerken Orhan seslendi.
Ortalığı süpürüyor, geceden kalma sigara tablalarını temizliyor, ortalığa çeki düzen veriyor, seçim bürosuna gelecek görevliler ve seçmenler gelmeden görevini bitirecek…
Orhan buydu işte…
***
Orhan, uzun zamandır sağlık sorunu yaşıyordu.
Amansız hastalığa yakalanmış ama o hastalığı ile dalga geçiyordu.
Son ne zaman görmüştüm onu?
Bir ay öncesine kadar gazeteye sık sık gelirdi…
Bir tasarımı vardı:
Duru bakışları, yorgun yüzü ile o tasarımını anlattı:
Mehmet Şen, Turgay Erhamza, Necdet Çokhamur, Harun Bolat, Suat Duymaz, Ali Yavuz Köse, Ahmet Tolon, Sinan Uluşan ve beni ayda bir kez bir araya getirecek yemek geleneği başlatmak istiyordu.
Yaşam herkesi bir yerlere savurmuştu…
Tasarım tutmadı…
Son görüşümemizdi…
***
Orhan Köse’ye hepimizin borcu var; çünkü çok şey verdi.
Peki, biz ona ne verdik?
Kim demiş, “CHP vefasızdır, kullanabildiğini kullandıktan sonra, unutmakla maluldür” diye…
İşte Orhan unutulmadı…
Hasta yatağında belki ama, son yolculuğuna çıkarken, tüm partilileri oradaydı.
Unutulmadı…
Buna da şükür…
Next