İnsan hayatı uzadıkça bellek yükleniyor, zorlanıyor, bel veriyor.Anılar çoğaldıkça görünmez bir el, bilinmez bir ayıklamaya girişiyor; yaşanan kimi olayı çöp tenekesine atıyor, kimi olayı ütüleyip gerektiğinde kullanılmak üzere bir sandığa yerleştiriyor.K

İnsan hayatı uzadıkça bellek yükleniyor, zorlanıyor, bel veriyor.

Anılar çoğaldıkça görünmez bir el, bilinmez bir ayıklamaya girişiyor; yaşanan kimi olayı çöp tenekesine atıyor, kimi olayı ütüleyip gerektiğinde kullanılmak üzere bir sandığa yerleştiriyor.

Kendi kendime soruyorum:

-1991’i 1992’ye bağlayan yılbaşı gecesi neredeydin?

Yanıt yok!

Belleğimi zorluyorum;  böyle önemli bir günü insan nasıl unutabilir?

Bir yıl bitmiş, yeni yıla giriyorsun; saat 12’de neredeydin?

Bir evde mi?

Bir eğlence mekanında mı?

Gece yarısında ışıklar söndü mü?

-1985’de neredeydin?

Yanıt yok!

-1975’te, 1980’de?

Kim bilir?

Hatırlayabildiğim yılbaşı geceleri o kadar seyrek ki tümünü toplasan bir elin parmak sayısını bulmaz.

Zaten çoğu yılbaşı gecesi sıkıntılıdır; insan eğlenmek zorunda olduğuna kendini inandırdıkça gerilir; gece yarısında akreple yelkovan kavuştuğunda sanki başı göğe erecek…

***

1993 yılında Adapazarı belediyesinde çalışıyordum, evliliğimiz de yeni sayılırdı.

Olayın bu yanı önemli değil; günler, haftalar, aylar, geçiyor, ilkbaharı geride bıraktık, yazı yaşadık, kış bastırdı.

1994’e birkaç gün var…

Evliliğimin yeni oluşu mu nedir bilmiyorum, yılbaşına hazırlanma duygusuna ben de kapıldım.

Ne yapmalı?

Bir eğlence düzenlemeli, ama nasıl?

Derken yılın son günü Özel Kalem Müdüremiz Belma Oruzlar telefonda haber verdi:

-Hazırlanın, gece 12’de Atatürk Bulvarı’nda yeni yılı karşılayacağız.

-Anlamadım, neden bulvarda?

-Başkan Ünal Ozan bulvarda olacak; mesai arkadaşlarını da yanında görmek istiyor.

***

Karlı bir gecedir 1993’ün son gecesi…

 Diğer mesai arkadaşlarım gibi biz de bulvara çıktık, insanın içini ıslatan kar ıslaklığı, bembeyaz örtüyle örtülü meydan, yürüyen ışıklarla süslü çam ağaçları, ışıklı havuzlarda dans eden su akışı…

Aileler, çocuklar, gençler, şakalaşanlar, eğlenenler, vakit öldürenler, itişip kakışanlar, avarelik edenler, gece saat 24.00’te yapılacak havai fişek gösterisini bekleyenler bulvarın ara görüntülerini oluşturuyordu.

Her şey güzel gidiyordu; ama, sürpriz bir gelişme gecenin tadını kaçırdı.

Bir anda bulvara çember sakallı, cübbeli, şalvarlı, yakasız gömlekli olan insanlardan oluşan bir grup çıktı.

Keskin bakışlarla yılbaşını protesto ettikleri belliydi.
Kimdi bunlar?

Sorulur mu?

Bizim siyasetimiz semboller üzerinden yürümüyor muydu?

Kişi dudakları örten pos bıyıklıysa ‘komünist’’, sarkıksa bıyıklar ‘faşist’, çember sakallıysa ‘gerici’ değil miydi?

Protesto yapan grup ‘adil düzen’ sloganına sarılan milli görüşçülerdi…

Gerginlik kavgaya dönüşmedi; ama, insanlar saat 24.00’ü beklemeden evlerine dönmeye başladı.

***

Ne ilginç?

O gece protesto yapan arkadaşlarımızla bugün de bir arada yaşıyoruz.

Uzun sakal kirli sakalla yer değiştirdi, cübbe, şalvar, yakasız gömlek yerini markalı ve de pahalı giysiler aldı.

Lüks araçlar, konforlu konutlar da cabası…

Gömlek değiştirdiklerini söyleyenler gerçekten doğru söylemişler!..

Eski mücahitlerin yönetiminde olan şehirler bugün yılbaşı gösterilerini kent meydanlarında bizzat organize ediyorlar!

Gerekçe hazır:

-Halkın talebi…

***

Belleğim böylesine yüklüyken 1993’ü 1994’e bağlayan yılbaşı gecesini nasıl unuturum?

20014’e hep birlikte giriyoruz; ülkemizde siyasetin özü ve düzeyi şimdilik bu kadar…