C vitaminini ağızdan aldığınızda, bir çuval da alsanız, bir gram da alsanız bağırsaklarınızın emilim kapasitesi ile kanda oluşturabileceğiniz seviye belli. Bu konsantrasyon antioksidan. Yani siz otursanız, bir kasa portakal yeseniz veya 2-3 tane portakal yeseniz bağırsaklarınızdan emebileceğiniz C vitamini miktarı belli. Ancak C vitamini ilginç bir molekül. C vitaminini kanda yükseltirseniz bu kez C vitamini antioksidan değil pro-oksidan yani artık o zararlı hidrojen peroksit oluşturan bir forma dönüyor. Biz buna farmakolojik dozda C vitamini diyoruz. Bunun da anlamı nedir, o artık bir nevi ilaç. En az 10 gram damardan. Bunun farkı ne? C vitamini moleküler yapı olarak yüzde 90 şekerle aynı. Yan yana koysak ayırt edemezsiniz, o kadar benzer. Siz damardan yüksek dozda C vitamini verdiğinizde iki etkisiyle karşılaşıyorsunuz. Bunlardan bir tanesi tümör. Bunu şeker sanıp alıyor, ama bu bir asit ve kanser hücresinde hidrojen peroksit oluşturuyor. Kanser hücresinin en önemli dezavantajlarından bir tanesi bu, antioksidan kapasitesi çok düşük. Onun için siz dışardan verirseniz ona yardımcı oluyorsunuz. İşte eklediğiniz C vitamini orada bir oksidasyon yaratıp onu aldatıyor ve kanser hücresini direk öldürüyor. Normal hücrelere hiçbir yan etkisi yok.

Eğer bir hastaya yüksek doz C vitamini verecekseniz, bu konuda uzman bir hekimin bunu yapması gerekir. Çünkü bir takım böbrek fonksiyonları, enzimler çok önemli. Normal hücrelere zarar vermediği anlaşıldıktan sonra verilmesi lazım. Daha da güzel tarafı radyoterapi ve kemoterapi ile birlikte uygulayabiliyorsunuz. Ve onların etkisini de arttırıyor.