Cengiz Aytmatov’un sözünü düşündüğümde, hayatımın pek çok anında bu eksikliklerin ve yarım kalmışlıkların bana derin bir yankı uyandırdığını hissediyorum.
Dünya, hep bir şeylerin tamamlanmadığı, bir şeylerin hep eksik kaldığı bir yer gibi. Her insan, bir yolda ilerlerken bazen hedefine ulaşır, bazen yolun ortasında kaybolur ya da yönünü kaybeder.
Ancak bu eksiklik, bu yarım kalmışlık, belki de bir anlam arayışıdır, içsel bir keşif sürecidir.
Bana da hep eksiklik hissiyle dolu anlar var. İçimdeki huzursuzluk, tamamlanmamışlık duygusu, bazen her şeyin yarım kalmasına dair bir kabullenişe dönüşüyor. Bir şeyleri tam yapmak, bir hikayeyi sona erdirmek, bir aşkı tamamlamak…
Tüm bunlar dünya üzerinde belki de mümkün değildir. Bu yüzden ben de bu yarım kalmışlıkla yaşamayı öğreniyorum. Her şeyin bir eksikliği olduğunu, bir şeylerin bitmediğini, bir şeylerin hep yolda olduğunu kabulleniyorum.
Bazen büyük hayallerim ve arzularım var, ama bunlar gerçekleşmediğinde, dünya da beni bu eksikliklere alışmaya zorluyor. Bu, belki de hayatın gerçeği, insanın doğasındaki içsel boşlukla yüzleşmesi.
Tamamlanamamışlık, bir anlamda kendini arayan bir yolculuktur. Tıpkı yazılarımda, şiirlerimde olduğu gibi; her cümlede, her dizede bir eksiklik, bir eksik anlam vardır.
Belki de en derin içsel huzurum, bu eksikliği kabul etmekten geliyor.