Matematiği hiç sevmem, sevmeyeceğim. Yaşam matematik; hatta ilişkilerde bile hesap var. Hesapsız, kitapsız, özgür; derin doğası insanlık kokan ana başlığı sevgi olan her şeyi seviyorum.

Bu arada matematik türlerinden sosyal matematiği ve ölçeği sevgi olanı tanıyorum. Neyse ki etrafım güzelliklerle dolu.

Hayatımın yolunda, gönül heybeme hep çiçekler, renkler biriktirmişim; onlarla gökkuşağı oluyorum. Birlikte harika, sevginin kokusu yayılıyor evrene. Sadece sevgiyle soluyor, suluyor ve güneş gibi doğuyoruz her umudun sabahına.

Bitmeyen sohbetler başlıyor yolculuğun sohbet molalarında. Okuduğun kitaplar, seyrettiğin kaliteli filmler; aşklar, şiirler, şairler ya da tarihe imza atmış tarihçiler, ruh bilimciler; bazen de astroloji, gök bilimciler…

Ama bazen sığ sohbetlere rastlıyorum: “Kazancın ne? Evin, araban, katın, yatın?” Ne zavallı, içi boş hesaplar, kitaplar; güç, kuvvet, erk…

Oysa Cemal Süreya’yı, Can Yücel’i ya da edebiyat tarihçilerini, Halil İnalcık’ı yudumluyorsan, tanıyorsan kal orada; yüreğin doyumu başlayacaktır.

Sen arabanla, lüksünle, paranla mutlu ol. Teknenin, aracının, evinin yaşamdaki yeri ve gücü seni mutlu etsin. Ben “Ne kadar, kaç megavat gücündesin? Hangi derinliktesin? Kaç sarı sayfa kokladın? Ne kadar hesapsız seversin? Yeşil misin, mavi misin? Kaç canlının başını okşayıp doyurdun? Ne kadar insansın?” diye sorarım.

Hesapsız, kitapsız, sınırsız beni ne kadar sevdin? Kaç kucak dolusu sarıldın? “Aç kollarını” dediğimde dünyana nasıl sığdırdın? Koşulsuz kaç nefes soludun, kaç adım attın?

İşte tüm hesabım bu.