Bir tabak… Bir kısmında börek, bir kısmında kısır, bir kısmında sarma, bir kısmında poğaça, bir kısmındaysa pasta… Bu tabağın yanına ise tavşan kanı bir çay… Şimdi soruyoruz; aklına “altın günü” gelmeyen kaç kişi var? Hanımefendilerin yıllardır vazgeçemedikleri en önemli etkinliklerden biri olan “altın günü” özellikle tabaklara yansımasıyla uzun süredir sosyal medya kullanıcılarının ilgi odağı olmuş durumda… “Altın günlerini” ve “gün tabaklarını” gelin hep birlikte gastronomi masasına yatırıp tartışalım…

Aslında “altın günü” ya da “gün” dediğimiz bu etkinlikler, genelde kadınların dostlarıyla, akrabalarıyla, komşularıyla belirli zamanlarda buluşmasına ve birlikte yenilip içilmesi sonucunda ev sahipliği yapan kişiye anlaşılan düzeyde altın ya da para verilmesiyle sonuçlanan bir toplantı olarak nitelendirilebilmekte... Ülkemizin birçok bölgesinde oldukça yaygın olan bu etkinliklere bazen müzikler, bazen Kur’an okumaları eşlik etse de çeşitli konular hakkında gerçekleşen sohbetler bu toplantıların vazgeçilmez bir parçası… Bu buluşmaların bel kemiğini ise özenle hazırlanan ve tek tabakta sunulan yiyecekler oluşturmakta…

Çeşit çeşit; sarma, börek, çörek, pasta, kurabiye, poğaça, kek ve olmazsa olmaz kısır… Sadece isimlerini duymak bile iştah kabartıyorken bir tabakta ve yanında çayla birlikte yiyeceklerin servis edilmesi bu buluşmaların seviyesini yukarılara çıkarmakta… Öyle ki son zamanlarda sosyal medyada “en iyi gün tabağı” tartışmaları aldı başını gidiyor… “Makarna salatası sarmanın mı yoksa böreğin mi yanında olmalı”, “poğaça ve pasta birbirine ne kadar temas etmeli”, “mercimek köftesi marulla mı yoksa marul olmadan mı tabağa konulmalı”, “şerbetli tatlı gün tabağına girer mi?”… Şeklinde onlarca soru ve eleştiri sosyal medya kullanıcıları arasında adeta memleket meseli haline dönüşmüş durumda…

Haksız da sayılmazlar bu konuyu memleket meselesine dönüştürmekte… Gerçekleşen “gün” ritüelleri çoktan kültür haline gelmeye başladı bile… Farklı uzmanlık alanlarında yapılan araştırmalara ve akademik çalışmalara rastlamak pek mümkün… Bazı kafelerde ve işletmelerde “gün menüleri” yerini almaya başladığına şahit olduk… Yapılan TV programları, dizilerdeki ve filmlerdeki “altın günü” sahneleri bir kenara “Maide’nin Altın Günü” şeklinde yapılan ve filmin adıyla birlikte konusunu oluşturan bir etkiye sahip bu çılgın toplantılar!

Aslında gastronomiyi tanımlarken de hep söyleriz: “Göze ve damağa hitap eden, sistematik bir şekilde hazırlanan ve sunulan yemek sanatı” diye. “Gün tabakları” da tam olarak böyledir aslında. Büyük özverilerle hazırlanan yemekler, tat uyumundan görüntü uyumuna kadar farklı açılardan değerlendirilerek servis edilir… Yiyecek üzerinden sosyalleşmenin gözle görülür örneklerinden biridir bu toplantılar aslında. Kimse farkında olmasa da herkesin keyifle zevk alarak bir şeyler tüketmesi belki de gastronomi olgusunu yücelten şeylerdendir, kim bilir?

Evet, belki bazıları “gün tabağını” sağlıksız ve kilo aldırıcı olarak görebilir, kimi abartıldığını düşünebilir, kiminin de hiç ilgisini çekmeyebilir… Ancak şöyle bir gerçeği yine sosyal medya aracılığıyla görüyoruz ki yeni nesil gençler bile arkadaşlarıyla toplanmakta ve elbette altınsız “gün” etkinlikleri düzenlemekte hem de kısıtlı bütçelerine ve yetersiz öğrenci evlerine rağmen!

Sosyalleşmenin, mutfak kültürünün hatta ekonominin bir yansıması olan “altın günlerini” ele aldık… Toplumumuzdaki yerinden ve gastronomi sınırları içerisindeki öneminden de bahsetmeye çalıştık… “Kısır şuraya, börek buraya, pasta oraya” tartışmalarına geçmeden herkese sosyalleştiği lezzetli masalarda keyifli günler temenni ediyoruz…

Sağlıklı ve Mutlu Günler Dilerim.