16 Nisan referandumu öncesi ‘Evet’le ‘Hayır’ın yarışını şöyle bir özetleyelim…
Aslında ortada bir yarış yok...
Zira “Hayırcı” kanat, neden referandumda “hayır” oyu verilmesi gerektiğini açıklayamıyor.
Bunu net bir şekilde açıklayamadığından dolayı fazla milletle haşır neşir olmak istemiyor…
‘Evet’lerin gümbür gümbür yürüyüşü ile ’Hayır’ların sızlanması ve yakınması var...
Diyeceksiniz ki, “Hayır” diyenler çalışmıyor mu?
Elbette çalışıyorlar ama incir çekirdeğini doldurmayan salonlarda. Arazide yoklar. Köylerde, ilçelerde yoklar. Çarşılarda pazarlarda yoklar. Yerel veya genel seçimlerdeki sahiplenme refleksinden çok ama çok uzaktalar...
‘Evet’ çıkarsa neredeyse ülkenin elden gideceğini söyleyen “hayırcıların”, bu kadar önemsedikleri bir referandum için 53 milyon seçmenin elini sıkmaları gerekir ama nerede…
Hayırcıların başını çekenlerin sadece söylemleri böyle...
Eylemlerindeyse kendi parti seçimleri kadar bile referanduma önem vermiyorlar...
Bir de utanmadan sıkılmadan tembelliklerine bir mazeret uyduruyorlar; “bize baskı var, engelleniyoruz” diye…
Ayıp…
‘Evet’ pankartlarıyla ‘Hayır’ pankartlarının farkı her yerde görülüyor. Ortada asacak ‘hayır’ pankartı bile yok, göremezsiniz... 
‘Hayır’cılara bir önerim var…
Üst geçitlere asamadıysanız pankartlarınızı, asarsınız apartmanlara, evlerin balkonlarına…
Niyet ettikten sonra giydirilecek nice alanlar bulunur. Yerel veya genel seçimlerde nasıl yer buluyorlardı?
Şimdi ise baskıdan şikayet ediliyor.
Baskı meselesi kesinlikle suni bir konudur…
Geçiniz bunları…
‘Evetçi’lerin duyduğu heyecan ve sorumluluğu ‘Hayır’cılar duymadıkça bir yarıştan bahsedilemez, demek istemiyorum ama, zaten ‘Evet’ iradesiyle yarışamayınca “baskı kullanılıyor, ben yapmıyorum, sen de yapma” cinsinden söylemleri de abesle iştigaldir…
Hatta böyle diyemediklerinden dolayı acizliklerini ortaya koyarak, baskıdan bahsediyorlar...
Bir de ekonomik olarak yarış mümkün değil, diye ortalığı velveleye veriyorlar…
Bu iş ekonomik mesele değil ki, bir fedakarlık meselesidir…
Herkes dilde söylüyor ama sıra cebe gelince ilgilenmiyor. İşler cebe dayanınca ‘bana ne’ deniyor…
Bir taraf fakir, diğer taraf zengin değil…
Mesele fakirlik ve zenginlik meselesi de değil…
Şehrin hatta il genelinde her yerine asılan afişler olsa olsa 100 bilemedin 200 bin lira civarında olur. 100 tane “Hayır” diyen işadamı bir araya gelse bu parayı havada karada toplar. Önce inanmak lazım ama nerede…
Mesele sadece afiş ve pankart meselesi de değil...
‘Evet’çiler,  ilçe ilçe, mahalle mahalle, köy köy, ev ev dolaşıyor. Gece 22.00’da bir bakıyorsunuz AK parti Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli Kocaali’nin bilmem hangi dağ köyünde…
Ha keza AK Parti İl Başkanı Fevzi Kılıç, ekibiyle beraber adım adım kenti dolaşıyor…
Sakarya’da ‘Evet’lerin yüzde 70 ila 75 arası olduğunu bilmesine rağmen gece yarılarına kadar “Evet’çiler” koşturuyor. AK Partili vekiller de her gün bir ilçenin mahalle ve köylerinde. Büyükşehir Belediye Başkanı, Adapazarı ve diğer ilçe Belediye Başkanları da öyle…
Neredeyse Sakarya’da 600 bin elle temas hedefleniyor. Bunları yapmak için sadece benzin ve mazot parasına ihtiyaç var…
Fakat  “Hayırcı” kanat pek köylere ve evlere gitmiyor, aslında olmayan “baskı altında tutuluyoruz” söylemini seçiyor...
Başlangıç ile son günler arasında ‘süreç’ nasıl ilerliyor (?) sorusuna verilecek cevap şöyledir…
Başlangıçta ‘Hayır’ların psikolojik üstünlüğü gerçekten vardı. Bugün o psikolojik üstünlük ‘Evet’lere tamamen geçti. Tek başına ve sadece Hollanda, Almanya, İsviçre, Avusturya katkı vermedi. Temelli inanmış bir “Evet” anlayışına karşı inandığını fiiliyata geçiremeyen, iradesi bayağı zayıf bir “Hayır” cephesi var. Ortada yarış filan yok. Koşturan, koşuşturanlar var… Doğrusu, ‘koşarak bana baskı kuruyor’ deyip koşandan şikayet eden anlayışın tezahürü var. Gerçek Hakem olan millettir. Çok ama çok yakından izliyor ve son kararını 16 Nisan’da seçim sandığında verecek...
‘Evet’le, ‘Hayır’ın finalinin de galibi o gece belli olacak…
Peki sonuç ne olacak?
Tabi ki “EVET” olacak…
Sağlıcakla kalın…