MHP 25. ve 26. Dönem Sakarya Milletvekili Zihni Açba ile S. Ahmet Arvasi hakkında bir söyleşi gerçekleştirdim. Yararlı olur düşüncesiyle siz okurlarımla paylaşmak istedim.

Zihni Açba: Bizim Kuşak Ahmet Arvasi Hoca gibi aydınların fikirleriyle yetişti

Madeni bulunca kaçırmazdık

MHP 25. ve 26. Dönem Sakarya Milletvekili Zihni Açba ile S. Ahmet Arvasi hakkında bir söyleşi gerçekleştirdim. Yararlı olur düşüncesiyle siz okurlarımla paylaşmak istedim. İleride bu röportajları bir kitap halinde yayınlayacağız.  

1. Ahmet Arvasi’yle nasıl tanıştınız, unutamadığınız bir anınız var mıdır?

1977 yılının yaz aylarıydı.  Atatürk Eğitim Enstitüsünde okuyan iki arkadaşla birlikte merhum Ahmet Arvasi Hocayı İstanbul Erenköy’deki evinde ziyarete gitmiştik. Ziyaret nedenimiz de sohbetlerinden yararlanmaktı. Bizim kuşağın böyle bir özelliği vardı. Madeni bulduk mu kaçırmazdık.

Çalışma odasında sohbet ederken hoca bir ara odadan çıktı ve biraz sonra elinde çay tepsisi ve üzerinde üç bardak çayla geldi. Biz üç arkadaş, bir anda yerimizden fırladık ve “Hocam ne yapıyorsunuz, bizi mahcup ediyorsunuz” diyerek elindeki tepsiyi almaya çalıştık.  Arvasi Hoca tepsiyi masanın üzerine bırakarak bize döndü ve gülümseyerek; “Ne mahcubiyeti gençler. Sizler dünya Türklüğünün, İslâm dünyasının ve bütün mazlum milletlerin kurtuluş ümidi olmaya namzetsiniz. Sizlere hizmet etmek bizim için zahmet değil memnuniyet vesilesidir.” dedi. Merhum Arvasi Hoca ile ilk tanışmamızda yaşadığım bu mahcubiyet, o günden bugüne Arvasi Hocayı her hatırlayışımda içten içe yüzümün kızardığını hissetmeme sebep olur. Vefat ettiğinde ne yazık ki cezaevindeydim.

2. Arvasi’nin Türk Milliyetçiliği hareketindeki yeri size göre nerededir?

Özellikle 1970’li yılların başından itibaren Türk gençliği üzerinde yoğunlaşan kara ve kızıl emperyalist propagandaların karşısında önemli bir direniş noktası oluşturmuştur Arvasi hocanın düşünceleri. Öncelikle üniversitelerde oluşturulan bir takım yasa dışı yapılanmalarla gençlik, milli ve manevi değerlerinden koparılmaya ve birbirine düşman kamplar oluşturulmaya başlanmıştı. Sovyet emperyalizminin yayılmacı siyasetinin bir uzantısı olarak Anadolu coğrafyasında şekillenmeye başlayan bu yapılanmalara karşı Türk Milliyetçiliği Fikri’nin de doktriner anlamda Türk gençliği ve özellikle de üniversite gençliği içerisinde filizlenmeye başlaması kaçınılmazdı.

Emperyalist güçler, karşılaştıkları bu direnç karşısında yeni bir strateji geliştirerek bu direnci bölüp parçalamaya ve o parçaları birbirine düşman guruplar haline getirmeye çalışırlar. Örneğin; sanki bir insan, hem dindar hem milliyetçi ve hem de medeniyetçi olamazmış gibi bu değerleri birbirine zıt programlar durumuna sokarak, birbirleriyle çatışan güçler meydana getirmeye çalışırlar. Bir yandan İslam dünyasında Cemalettin Afgani ve Muhammet Abduh gibi din politikacıları eliyle dini milli yapılara göre reforme ederek, âlemşümul İslam dinini bozmak, diğer yandan da Müslüman Kardeşler denilen bir örgüt aracılığıyla da “İslam’da milliyetçilik yoktur” propagandası yaparak birbirine zıt İslamcı ve milliyetçi suni düşman kamplar oluşturmaya çalışmışlardır. İşte tam da bu noktada; merhum Arvasi Hocanın “Türklüğü bedeni İslam’ı ruhu bilen, milletini bilimsel ve teknolojik hamlelerle donatarak devletini dünyanın bir numaralı devleti yapmak özlemi ile çırpınan, Dünya Türklüğünün, İslam dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik yetiştirmek” olarak özetlediği “Türk İslam Ülküsü” Türk gençliğinin meşalesi olmuştur.

3. Türk-İslam Ülküsü denildiğinde ne tür duygularla karşılaşıyorsunuz?

Batılılaşma etkisiyle İslamcı, Türkçü, Osmanlıcı ve Milliyetçilik gibi adlarla anılan milli düşünce, zamanla Türk-İslam Sentezi şeklinde ortak bir kabule kavuşmuştur. Ancak, bu söyleyiş Arvasi’ye göre bazı zaaflar taşımaktadır. Ahmet Arvasi, meseleyi yeni bir yaklaşımla değerlendirir. Bu değerlendirme, fikrin çilesini yaşayan Müslüman Türk Anadolu gençliği tarafından büyük bir muhabbetle kabul edilir. Arvasi, şöyle diyordu: “Din ve milliyet zıt değerler değildir. Bu sebepten sentez, tez ile antitez arasında söz konusu olacağına göre, yıllardan beri kullandığımız Türk-İslam Sentezi yerine Türk-İslam Ülküsü sözü daha uygun olur.”

4. İnanmış bir Türk Milliyetçisi olarak Ahmet Arvasi size göre nasıl bir kişiliktir.

Ahmet Arvasi Hoca en özet şekliyle kendini şöyle ifade etmektedir: “Ben, İslâm iman ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, büyük Türk Milleti’ni iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslâm’ı gaye edinen Türk Milliyetçiliği şuuruna sahibim. Benim milliyetçilik anlayışımda, asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyetçilik şuuruna yer yoktur. İster azınlıklardan gelsin, ister çoğunluktan gelsin, her türlü ırkçılığa karşıyım.”

5. Ahmet Arvasi’nin eserlerindeki ana fikir size göre nelerdir?

Eserlerinin tümü incelendiğinde; bütün çabasının imanlı bir gençlik yetişmesi yönünde olduğu görülür. Bunun için çırpınmış, kafa yormuş ve ölünceye kadar da bu yönünü değiştirmemiştir. Vatanımız ve milletimiz dört bir yandan ayrı renk ve biçimde gelişen kültür emperyalizmine maruz kalmaktadır. Kapitalist ve komünist oyunlara ilaveten Arap ve Fars kültürünün ülkemizdeki tahribatı da çok büyük olmaktadır. İşte bu tahribatın önüne geçebilecek yegâne zırh da; “Milli şuur” ile donanımlı, millete yön tayin edecek ve ülkeyi yönetecek kadrolardır.

Ona göre Türk Milletinin en hayati meselesi, tamamen kendinden olan, kendini çok seven milli tarihine, milli kültürüne gönülden bağlı ve bu değerlere yabancılaşmamış aydın ve milliyetçi kadroların yetişmesidir. İşte milli eğitim Türk gençliğine daima bunları vermelidir.

Biz Müslüman Türk'üz. Bizi, gelecek asırlarda yine biz olarak temsil edebilecek güçlü kadrolara muhtacız. Kadrolar değişmedikçe, anayasalar, kanunlar, kararnameler ve tüzükler değişse bile bir mana ifade etmez. Mutlaka ve mutlaka kadrolar değişmelidir.

Merhum Ahmet Arvasi Hoca’yı tanımak ben de onun ifadesiyle şu kanaatlerin pekişmesine vesile olmuştur: “Dinimizin ve milletimizin düşmanları, din ve milliyet gibi iki mukaddes varlığımızı birbirine düşman göstermek oyunundan kolay kolay vazgeçeceğe benzemiyor. Dolayısıyla bu konuda millet olarak daima uyanık olmak zorundayız. İnanıyorum ki hem Türk, hem Müslüman olmak, hem de muasır dünyaya öncülük etmek mümkündür. Kesin olarak iman etmişimdir ki; Türk milleti ve onun devleti güçlüyse, İslâm dünyası da güçlüdür.”