İnsan, kendini tekrarlamaya başladığında alarm zilleri çalar, monotonluk, huzursuzluk, tükenmişlik başlar.

İşte tam o noktada tefekkür devreye girmeli ve nerede yanlış yapıldığının muhasebesi yapılmalıdır.

Hatadan dönmek, yanlışları onarmak erdemdir.

Siyasette de böyle değil midir?

Siyasetin yozlaşan, üretemeyen, kendi kendini tekrarlayan dili, tükenmişliğe işaret eder.

İbni Haldun, devletlerin de bir ömrü olduğunu söylemişti.

Bu manada AK Parti de elbette bir gün bitecektir.

Ama AK Parti’nin siyasi mevta olma dönemine çok var.

Başkan Erdoğan, sınırlarda sürdürülen terör operasyonları ve içeride FETÖ gibi belalarla uğraşırken kurmayları ve kendisine destek veren yanındaki kişiler maalesef Erdoğan’ı yalnız bırakıyorlar.

Cumhurbaşkanımız da onun için “metal yorgunluğundan” bahsetti. Siyasileri kibir abidesi olmamaları yönünde uyardı.

Bunları neden yazma gereği duydum?

25 yıldır Akit’te yazıyorum. Siyasileri övgü ya da yergi gibi bir eyleme kolay kolay imza atmam.

Kalemimle onurumu bir tutarım. Sözü dinleyip, doğruyu Trump da söylese alkışlamayı, yanlışı da babam savunsa karşı çıkmayı şiar edindim.

Zaten inandığımız Kur’an; “Onlar sözü dinler, doğrusuna tabi olurlar” buyurur. Doğruları takdir etmekten çekinmediğim gibi, yanlış gördüğüm şeyleri de eleştirmekten geri durmam.

Doğru gördüğüm hususlarda eleştiri yaparken, birilerinin yaptığı gibi sırf tedbir olsun diye “aman yanlış anlaşılmasın, izninizle ben ‘yapıcı’ bir eleştiride bulunacağım” deme gereği duymam. Eleştiri dediğimiz şey, fikir, tavır ve siyasete getirilen farklı bir değerlendirmedir. Övgü ve yergi değildir.

Eleştiren kişinin görüşleri hoşunuza gider veya gitmez, neticede bir alternatif bakış açısıdır eleştiri. Buna katlanmak, hoş görmek demokrasinin bir gereğidir. Hiç kimse sizin gibi düşünmek zorunda olmadığı gibi, siz de başkaları gibi düşünmek zorunda değilsiniz.

Daha önce de dillendirmiştim..

80 yaşını geçmiş İhsan Süreyya Sırma; “16 yılda çok şey değişti, güzel şeyler oldu ama rahatlık ve rehavet İslamcılığımızı aldı götürdü” diyor.

Abdurrahman Dilipak gibi adamlar küstürülüp “Şikâyetname” yazmak zorunda bırakılıyorsa, bir yerlerde yanlış yapıldığını anlamak gerek.

Yoksa etrafınızdan uzaklaştırdığınız dostlarınız düşman olur; yaklaştırdığınız düşman da dost olmaz. Hele bir de ikisi bir olursa, yıkılmanız mukadder olur. Dost acı ama hakikati söyler.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti’nin Ankara Kızılcahamam kampında, “McKinsey tartışmasına” da “Fikri danışmanlık da almayacağız” diyerek nokta koydu.

Allah kendilerinden razı olsun.

İşte olay bu!

McKinsey’den fikri danışmanlığı niye alalım?

Belki okurlardan McKinsey nedir diyenler çıkabilir. McKinsey, Yeni Ekonomik Program kapsamında maliyetleri düşürmek ve gelirleri artırmak için kurulması öngörülen Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisi’nin çalışmaları için dünyanın önde gelen danışmanlık firması McKinsey ile anlaşma sağlanmıştı.

Başkan Erdoğan McKinsey’den fikri danışmanlık almayacaklarını açıkladı.

Şimdi soruyorum, McKinsey nedeni ile iktidarı eleştiren Abdurrahman Dilipak’ı yerin dibine geçirmeye çalışanlar, Başkan Tayyip Erdoğan’ın bu açıklamasından sonra ne diyecekler?

Erdoğan’ı yalnız bırakarak, “Gitsin de biz gelelim” diyerek pusuda bekleyen, Tayyip Erdoğan’a, “Amerika’da Filistin’i unuttu” diyebilecek kadar adileşen, “Erdoğan ayrıştırıyor” diyenlerle; toprak ayağımızın altından kayıyor, hızla dünyevileşiyoruz diyen İhsan Süreyya Sırma ve Abdurrahman Dilipak gibi kalemleri bir tutmamak gerekir.

Ak Parti içerisine kapak atmış AKP’liler ve Ak Parti düşmanı liberal ve Kemalist zihniyetle, Ak Parti’nin daha iyi olması için eleştirenleri bir tutarsanız, sapla samanı birbirine karıştırmış olursunuz.

Ölçü belli: Kur’an der ki; “onların işleri, kendi aralarında istişare iledir.”

Bir yapıyı, kurumu veya siyasi hareketi; daha iyi olsun diye eleştirmek başka bir şey, yıkmak için çalışmak ayrı şeylerdir.

Akit ailesi olarak çok şükür bugüne kadar, yıkıcılardan olmadık.

Rabbim bizlerin ve siyasilerimizin istikametimizi bozmasın.  (Abdullah Şanlıdağ)

Sağlıcakla kalın…