Bugün güzel bir gün. Bugün bayram. Bayram deyince; çocukluğumuzda kalan o mutlu anlara dair sonsuz heyecanlarımızın zirveye ulaştığı günler geliyor birçoğumuzun aklına şüphesiz. Geri dönüşü imkansız hatıralar…
Bayram vesilesiyle öncelikle tüm şehit ailelerinin ve İslam aleminin bayramını kutluyorum... 
Manevi duyguları en yoğun yaşadığımız, yaşattığımız, hayatın onca koşturmacası içinde aile kavramını hatırladığımız, hatırlattığımız, küskünleri barıştırma vesilesi olan bu önemli günlerin değerini iyi bilmek ümidiyle, sevdiklerinizle nice mutlu, umutlu bayramlar olur umarım bu günler ve bundan sonrası için de…
Bayram deyince ülkemizde çok farklı şeyler oluyor. Öncelikle bu mutlu günlerde yollarda kendinize çok dikkat edin. Bayramı tatsız ve acı dolu yarınlara çevirmeyin lütfen. Yaşlılara hoşgörüyü ve saygıyı; çocuklara sevgi göstermeyi unutmayın. Kapınıza geldiklerinde onları geri göndermeyin... 
Bizler çocukluğumuzun tadını bulamasak da örf, adet, gelenek ve göreneklerimizin ölçüsünde bu bayramları yaşamak yine de çok önemli. Hala hayattayken sevdiklerimizle bir arada olmak yıllar sonra buruk anılar olarak yad edeceğimiz günler olacak unutmayalım...
Günümüzde bayramların, değil komşuların akrabaların bile birbirlerinin yüzünü unuttuğu bir koşuşturma çarkı içinde; soluklanmak için ‘manevi duygulardan’ çok tatil anlamı içeriyor oluşu çok üzücü gerçekten. Yorgun bedenler için bir fırsat resmi tatiller ve en başta da bayramlar artık. Birçoğumuz için, bayramlar; dört gözle çekilen tatil günleri oldu ne yazık ki…
Oysa eskiden, o bayramlar; ne güzel günlerdi değil mi?
Aile olanlar bilir...
Dedeler, nineler, analar, babalar, amcalar, dayılar, teyzeler halalar, kuzenler, çocuklarla dolu evlerde kocaman kalabalıkların kavuştuğu, hasret giderdiği, sofralarda ailecek birlik ve beraberlik içinde yemekler yenildiği, mütevazı fakat neşeli hayatların yaşandığı günlerdi, bayramlar…
Çocukken mi güzeldi yoksa bayramlar? Bayramlar mı değişti yoksa biz mi büyüdük? Bu klasik cümleler, ne yazık ki gerçeğe dönüşüyor: biz büyüdük ve çok gerilerde kaldı o tatlı düşler...
Hatırlayın. Bayram daha bir hafta önce başlardı çoğu evlerde, şimdi bizler için o çok uzakta kalan yıllarda. Annelerimiz, büyük annelerimiz ile oturur bayram baklavaları hazırlarlardı...
Günler öncesinden bayram alışverişine çıkılırdı. Yepyeni bayramlıklarımızı yastığın altına koyar, sabahı zor ederdik değil mi?
O sabah geldiğinde hep birlikte bayram namazlarına gidilir, çıkışta eş dost, konu komşu, evde de kalabalık ailemizle büyük bir mutlulukla bayramlaşırdık. Evin büyüklerinin ellerini öperek amansız bir bayram harçlığı kapma mücadelesi verirdik. Kim daha çok para biriktirdi diye yarışa girerdik üstelik... Biriktirdiklerimiz ile dişlerimiz çürüyene dek çikolata, dondurma ve parlak kağıda sarılı şekerler aldırdık. Kapı kapı dolaşarak komşu büyüklerinde ellerini öper çanta ve poşetlerimize şekerlerle çikolataları doldururduk...
Maytap, mantar ve torpiller alırdık azar yiyeceğimizi bile bile. Bir de isminin anlamını hala anlamadığım “kızkaçıran” sokağımızın en büyük eğlencesiydi…
El öpmeler, ceplerimizden taşan bozuk paralar bayram harçlıkları, televizyondan Barış Abimizin “Bugün Bayram” marşıyla geçen heyecanlı serüvenimiz; “Hayat Bayram Olsa” tadındaydı. Bir el öpmek için dört vasıta değiştirdiğimizi hatırlıyorum: Gittin, geldin; gün biterdi. Bir de lunaparklar. Eş dost konu komşu hep birlikte panayır yeri gibiydi... 
Postacının getirdiği uzak dostlarımızdan akrabalarımızdan ve sevdiklerimizden gelen mektupları büyük bir heyecanla açar okurduk...
Bazen askerde, bazen gurbette bazen imkansızlık nedeniyle memleketine gidemeyenler olurdu postacının yolunu gözlediklerimiz…
Teknoloji bu denli gelişmemişti. Telefon kulübelerini veya mahallenin ileri gelenlerini ziyaret eder, sevdiklerimizle konuşmak için yoğun çaba verirdik...
Televizyonlar tek kanaldı. Eğlence programları şarkılar ve türküler için sabırsızlıkla ziyaretlerimizi bitirerek akşamı beklerdik…
Peki ya, bayram kartlarını hatırlayanınız var mı? Sanki eskiden ilişkiler daha yoğun, daha sıcak, daha güven vericiydi. Nedeni yaşam biçiminde olsa gerek. Hemen her alandaki yoksulluk, fakirlik, eksiklik… 
En zengin insanlar bile bu durumun sıkıntısını çekerdi. Çünkü ülke gerçeğiydi. Dolayısıyla birbirine yakın olmak, destek vermek, güven duymak esastı... “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” ya da “Ev alma, komşu al” gibi laflar işte o şartlarda üretilmişti...
Hey gidi günler hey. Ah nerede o eski bayramlar demiyor muyuz şimdi? 
Sanki bir şeyler eksik değil mi?
Hem ansızın, aniden yitip gittiler onlarda elimizden kayıp giden birçok hatıramız gibi. Belki de biz bayramları çocukluğumuza sakladık, orada bıraktık. Daha fazla lafı uzatmadan, tekrar bayramınızı kutluyor, “tatilinizin” güzel geçmesini diliyorum…
Sağlıcakla kalın…