Günümüzde, ekonomik nedenler ile iktidar ve medya holdinglerinin sahipleri arasındaki ilişkiler nedeniyle gittikçe oligopolleşen ve ticarileşen geleneksel medyanın egemen ideolojinin taşıyıcısı olma işlevi ağırlık kazanmıştır. Bu açıdan bakıldığında yeni medya, demokratik anlamda farklı seslerin duyurulması açısından daha avantajlı bir konumdadır. Ancak bu demokratik yapı, bireylerin toplumsallaşma sürecince geleneksel medyanın da etkisiyle belli toplumsal yargı ve kalıplar edindiği gerçeğini değiştirmez. Farklı toplumsal kesimlerin seslerini duyurmasına imkân sağlayan yeni medya, aynı zamanda toplumun alt kültürlerine ve farklı kesimlerine yönelik nefret söyleminin de etkin bir taşıyıcısı olarak işlev görmektedir. Bu açıdan yeni medyanın etkileşim özelliği, söz konusu söylemlerin kullanıcı yorumlarıyla da desteklenmesi, kanıksanması ve içselleştirilmesi sonucunu doğurabilmektedir. Diğer taraftan yeni medyanın görece bağımsız ve farklı duruşu son yıllarda basılı yayıncılıkla sınırlı kalmayan geleneksel medya aktörleri tarafından sekteye uğratılmıştır. Nitekim günümüzde ana akım medyayı temsil eden birçok geleneksel medya kuruluşu aynı zamanda yeni medya bünyesinde de faaliyet göstermekte; söz konusu kuruluşlar tarafından bu çerçevede üretilen haber, yorum ve içerikler sosyal medya çerçevesinde de paylaşılmaktadır. Homofobik ve cinsiyetçi paylaşımlar söz konusu olduğunda yeni medyanın, toplumdaki muhafazakâr yapıyı ortaya koyma ve yaygınlaştırma anlamında işlev gördüğü görülmektedir. Ancak bununla birlikte, özellikle sosyal paylaşım siteleri, söz konusu duruma karşı farkındalık yaratma ve çözüm üretme sürecinde de etkin bir rol oynamaktadır. Son yıllarda, gerek kadına uygulanan şiddet ve tacizin, gerekse LGTBİ’li bireylere uygulanan sözlü ve fiziksel şiddetin sanatçıların da desteğiyle hazırlanan video, görsel ve paylaşımlarla dolaşıma sokulması bu durumun örneklerini teşkil etmektedir. Ancak yüksek oranda “beğeni” alabilen bu söz konusu paylaşımların bireylerin gündelik hayatlarında ne kadar yansıma bulduğu tartışmalıdır. Ülkemizde ekonomik ya da toplumsal anlamda görülen olumsuz gelişmeler çoğu zaman siyasi ikiliği ortaya çıkaran nefret söylemlerini de beraberinde getirmektedir. Özellikle Suriyeli göçmenlere ilişkin haberlerin de kullanıcılar tarafından ekonomik açıdan değerlendirildiği; göçmenlere yönelik nefretin hükümete ve hükümete oy veren kişilere yönelik siyasal nefretle birleştiği görülmektedir. Türkiye açısından baktığımızda yeni medya, Cumhuriyetin ilanından itibaren var olan; laiklik ve İslam dini çerçevesinde tartışılan ikiliğin yaygınlaşması ve keskinleşmesi açısından etkin bir alan olmuştur. Siyasi görüşler çerçevesinde gerek sosyal medyada gerekse haber sitelerinde yapılan paylaşım ile kullanıcı yorumları çoğu zaman karşılıklı ağır hakaretler ve ithamlar içermektedir. Mizah duygusunun da ön plana çıkarılmasıyla paylaşım oranı artan bu içerikler, nefret söyleminin taşıyıcısı olarak işlev görmekte; her yaş grubundan, cinsiyetten, eğitimden ve meslek grubundan kişiler tarafından kolaylıkla içselleştirilmekte ve paylaşılmaktadır. Benzer şekilde, din de özellikle sosyal medyada kişisel bir vicdan ve inanç meselesi dışında siyasi kimlik çerçevesinde değerlendirilmektedir.  Yakın tarihimiz, medya tarafından körüklenen nefret söylemlerinin nefret suçuna dönüşebildiğini göstermektedir. Bu açıdan geleneksel medyadan daha ciddi bir tehlike arz eden yeni medyanın, nefret söylemlerinden mümkün olduğunca arındırılması ve bu hususta toplumun bilinçlendirilmesi önem kazanmaktadır. Bununla birlikte, yeni medyanın nefret söyleminin yaygınlaşmasına olumsuz bir katkı sağlayan söz konusu özellikleri, aynı zamanda nefret söylemiyle mücadelenin en etkin araçları olmaktadır. Kullanıcı yorumlarına bakıldığında şimdilik önemsiz görünen bir kesimde ise nefret söylemine yönelik bir farkındalığın oluştuğunu ve yorumlarıyla bilinçli ya da bilinçsiz biçimde bu farkındalığı arttırdıkları görülmektedir. Bir diğer deyişle yeni medya, temel hak ve özgürlüklere saygılı ve nefret söylemine karşıt görüş sergileyen kesimin de sesini duyurabilmesi için etkin bir alan oluşturmuştur. Bu anlamda, gerek geleneksel medyada gerekse yeni medyada var olan nefret söylemiyle mücadelede en etkin araç yine yeni medya olarak görünmektedir. Nitekim yeni medya, uygun şekilde kullanıldığında toplumun nefret söylemleri konusunda bilinçlendirilmesi açısından önemli bir araç olabilecek potansiyeli bünyesinde barındırmaktadır. Bu noktada da erken yaşlardan başlanacak medya okuryazarlığı eğitimi ve yasal düzenlemelerle desteklenen ihbar hatları da üzerinde durulması gereken hususlar olarak karşımıza çıkmaktadır. (Zeynep Burcu Vardal)

Sağlıcakla kalın…