Ders alamadım hatalarımdan,
Hayat eski bir mitin günahı gibi,
Her gün yeniden döküldü üzerime.
Yokuşluydu yollar, dikenliydi;
Ama ben yine de yürüdüm,
Ayağımda hâlâ çocukluk diz yaraları ile.
Beni büyüten kraliçelerdi.
Ağlamaktan taçları pas tutmuş,
Kralların suskunluğu,
Benim gürültülü iç sesime karıştı.
Ve ben, dram yaratmayı değil,
Dramı kıyıdan izlemeyi seçtim.
Şimdi,
Sessizliğin tahtına oturdum.
Kusurlarımı önüme dizdim,
Birer antik harf gibi,
Okudum hepsini gözlerimle.
Ama sustum.
Çünkü her söz biraz daha kesiyordu içimi.
Evet, hâlâ işliyorum kusursuz cinayetleri:
Kırmadan, bağırmadan, iz bırakmadan
Birini orada tam kalbimin kıyısında
Öylece bırakmak…
Bazı vedalar nefesten de sessiz olur,
Ve işte en çok bu sessizlik
İntikam gibi sarar insanı.
Zamanın istiridyesine girdim usulca,
Kapağını kapattım içimdeki tufanın,
Sindirsin diye değil,
Unutsun diye değil,
Sadece biraz uyusun diye içimdeki fırtına.
Ve o küçük kız...
Yüreğinde Poseidon’un soluğu,
Hayalinde masmavi denizlere bıraktı kendini.
Kendini bir istiridyenin koynuna gizledi
Ve bekliyor şimdi,
Bir gün inci olmak için
Suskunluğun en derin katmanında
Işığa dönüşmeyi.
Next