Felsefe ilkçağlardan beri genelde iki kısma ayırılır: Nazarî felsefe ve amelî felsefe. “Nazarî ve amelî” kavramları, daha çok eski metinlerde kullanılır. Arapçadan alınarak Türkçeleşmiş olan kelimelerdir. Lakin yeni metinlerde klasiğe itibar edenler dışında pek kullanılmamaktadırlar. Yeni nesil, nazarî” yerine “teorik veya kuramsal”, “amelî” yerine ise genelde “pratik” nadiren de “kılgısal” demeyi tercih etmektedir. Türkiye’de dilde sadeleşme ve Türk dilini yabancı kelime ve mefhumlardan kurtarma adına, geçmiş dönemlerde, bir dizi faaliyet yürütülmüş ve bu çerçevede de, bize göre menşe itibariyle yabancı olsa da, birçoğu Türkçeleşmiş olan eski kelime ile kavramlara Türkçe olduğu düşünülen yeni sözcükler bulunmuştur.

Esasen dilin doğal akışı içerisinde tedricen yapılması gereken bir işlem, bilinçli olarak hızlandırılınca, özellikle başlarda ciddi karışıklıklara ve anlam kayıplarına sebebiyet vermiştir.

Kelime ve kavramları Türkçeleştirme girişimleri, Türkçenin korunması adına Türkçeyi felç etmiştir. Lakin etkisi çok sürmemiştir. Öyle ki, bugün geldiğimiz nokta, önerilen ya da uydurulan birçok kelime ile kavramın bir kısmının benimsendiği, büyük bir kısmının ise, çoktan unutulup gittiğidir. Dil, fazla müdahale kabul etmemekte, kendi yolunu bulmaktadır.

Türkçe yazarken kelime ve kavram seçiminde hâlâ arzu edilen birlik sağlanamamış olsa da, büyük oranda bir mutabakatın var olduğu söylenebilir. Bize göre dikkat çekici olan husus, kelime ile kavramların ister eskisi ister yenisi olsun hatta Farsçası, Yunancası, Latincesi, Fransızcası, İngilizcesi, …- tercihler bağlamında özellikle akademide rastgele kullanılıyor olmasıdır. Kelime ve kavram seçiminde çok hassas olmadığımız görülüyor. Sahada bir kargaşanın ve karışıklığın olduğu da açıktır.

Dilin etkileşimden uzak kalmadığını biliyoruz. Etkileşim olacak diye, elbette dilin değişim sürecinin tamamen serbest bırakılması doğru olmaz. Dil, kollanıp korunmalıdır. Ama dile doğrudan yapılan gereksiz müdahaleler de pek sağlıklı sonuç vermediği unutulmamalıdır.

Ortada bir durum ve ciddi bir sorun vardır. Ne yapılması, nasıl hareket edilmesi gerektiğine Türk dil uzmanlarının görüşleri doğrultusunda karar

verilmesi en doğru yoldur. Adımların da Türk dil yapısına ve mantığına uygun olarak atılması elzemdir. Ancak ben meselenin bu tarafından daha ziyade başka bir boyuta dikkat çekmek istiyorum. Kelime ve kavram dağarımızın çoklu olması, ilk etapta bir kavram kargaşası veya anlam kaymaları yaşatsa da, mânâ esasında yapılandırıldığında güçlü bir felsefe diline dönüşüyor. Ne demek istiyoruz? Türkçe’nin yaygınlığı ve değişik dillerle temasa geçmiş olması, doğal olarak, birçok kelime ve kavram alışverişiyle sonuçlanmıştır. Dışarıdan alınan kelime ile kavramların genelde Türk dil mantığına uyarlandığı, daha da önemlisi, yeni anlamlar kazandığı aşikârdır. (Prof.Dr.A.Münir Yıldırım)

Sağlıcakla kalın…