5271 sayılı “Ceza Muhakemesi Kanunu”nun birinci kitabının, dördüncü kısmında düzenlenmiş olan “koruma tedbirleri”, “yakalama ve gözaltı”, “tutuklama”, “adli kontrol”, “arama ve el koyma”, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi”, “gizli soruşturmacı ve teknik araçlarla izleme” gibi alt bölümlere ayrılmış önlemlerdir. Aslında bu önlemler, suçun iz ve delillerine el konulması, el konulan bu iz ve delillerin güvenli bir şekilde saklanması, üzerine suç atılı kişinin kontrol altına alınması maddi gerçeğe ulaşabilmek için gerekli olan ve gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda alınan “geçici” tedbirlerdir…

Bunlar geçicidirler, çünkü ceza muhakemesinde gerçeğin bulunulması suçun tekrardan yaşatılabilmesi için konulmaları ve ihtiyaç kalmayınca da ortadan kaldırılmaları gerekir…

Devlet aygıtının varlık sebebi adalet ve güvenliği sağlamak ise, ceza muhakemesinin yürüyüşünde, icap eden durumlarda, koruma tedbirlerinin kullanılması eşyanın tabiatı gereğidir. Ancak unutulmamalıdır ki koruma tedbirleri, bireylerin temel hak ve hürriyetleri ile doğrudan ilgilidirler. Bundan dolayı, CMK’da sadece hakim, mahkeme veya gecikmesinde sakınca görülen hallerde cumhuriyet savcısının müteakiben hakimin onayına sunulması gereken kararı ile kullanılmaları öngörülmüş; böylece bu tedbirlerini kullanılmalarında özel bir “hukuki hassasiyet ” gösterilmesi normatif olarak sağlanmaya çalışılmıştır…

Keza bu düzenlemeler ile esas hedeflenen, koruma tedbirlerinin kullanılmasında sanıktan delile değil, delilden sanığa giderek, maddi gerçeğe ulaşılması

mekanizmasının tesis edilmesidir…

Bu yüzden koruma tedbirleri alınırken, mutlaka “haklı” bir nedene dayanılmalı, tedbir ile işlendiği iddia edilen suç arası da “orantılılık ilkesi”nin gereklerinin gözetilmeli, “ geçicilik ” prensibinin sonucu olarak da ihtiyaç kalmayınca da tedbirin ortadan kaldırılmalıdır…

Devletler yargılama yetkilerini şahsilik ve de mülkilik gibi çeşitli ilkelere dayandırırlar. Buna uygun olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti de genel veya özel nitelikteki ceza kanunlarını yer bakımından uygularken, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin uygulanması gerektiğini anayasal bir norm olarak yaşama geçirmiştir. Bu yüzden ceza yargılaması yetkisi kullanılırken

Türk devlet aygıtı “herkes”e eşitlik ilkesi gereğince muamele yapmak zorundadır.

Dolayısıyla devletin bütün organ ve erklerini yani yasama, yürütme ve

yargıyı en üst düzeyde bağlayan eşitlik ilkesi, bütün ceza

muhakemesi işlemlerini haliyle koruma tedbirlerini de evleviyetle kapsamaktadır. Yani koruma tedbirleri, itham altındaki bütün şüpheli ve sanıklara aynı usule uyularak uygulanmalıdır. Aksi durum, hukuk devleti ilkesinin inkarıdır. Fakat burada gözden kaçırılmaması gereken bir nokta eşitliğin “mutlak ” nitelikte değil, ancak eşitler arasında var olması gereken “nispi ” bir prensip olduğudur.

Nitekim Anayasa Mahkemesi farklı zamanlar vermiş olduğu istikrar

bulmuş kararlarında bu hususun altını çizmiştir…

Açıktır ki bu yüzden koruma tedbirlerini uygulanmasında farklı konumda olan kişilere farklı muamelede bulunulması eşitlik ilkesini ihlal etmez…

Bu bir kısım koruma tedbirlerinin uygulanmasında avukatlar için istisnai düzenlemeler öngörülmesinin nedeni, serbest bir meslek icra ederek kamu hizmeti gören hukukçu kişi olan “avukat”ın; aynı zamanda yargı görevi icra etmesidir. Zira avukatlığın amacı; hukuki münasebetlerin düzenlenmesini,

her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır.  Bundan dolayı avukat, uyuşmazlıkların sadece özel hukuk alanında değil ve kamu hukuku (ceza ve idare) alanlarında da çözülmesine yardımcı olur…

Bu yüzden de avukat, yargının kurucu unsurlarından olan “bağımsız” savunmayı serbestçe temsil eder…

“Avukat” bağımsız olmadan, “savunma” bağımsız olamayacağından; “savunma” bağımsız olmadan da “yargı” bağımsız” olamayacağından dolayı

hukuk devleti, demokratik yönetim gibi genel ilkeler mucibince avukata yönelik

bir takım düzenlemelerin farklılaştırılması kaçınılmazdır… (Yrd. Doç. Dr. Serhat Sinan KOCAOĞLU)

Sağlıcakla kalın…