Önce pavyonda konsomatrislik yapan bir bayanı bulup, tesettüre soktular,

sonra onu sarık, sakal, cübbe, kaportası uygun bir sahtekarın koynuna soktular ve canlı yayında bastılar...

Fadime Şahin hergün ekranlarda gözyaşı döküyordu...

Bir yandanda gerçekte dünya görüşü farklı ve yaşamı da farklı olan Ali Kalkancı'ya sakal bıraktırılıyor, cübbe giydiriliyor, ekranlarda cinci hoca diye kafa sallarken gösteriliyor, sonra başka bir kadını tuzağa düşürürken gazete ve televizyonlara yansıyordu...

Bizler ekranlarda Fadime'nin gözyaşlarını, Ali Kalkancı'nın kafa sallamasını,

Ankara'nın ortasında toplu kafa sallayanları izlerken, birileri 26 bankanın içini boşaltıyor, bir yanda hazine soyuluyor, hükümet devriliyor…

Bir yanda faizler yüzde 70 ve birileri malı götürüyor ve enflasyon almış başını gidiyordu...

Bizlere bu tiyatroyu seyrettirenler çoktan malı götürmüşlerdi bile...

Önümüze irtica yemini atmışlardı ve bizler sazan gibi üzerine atlamıştık...

Meşhur bir sözü var ya; “Eşek eşek olduğu halde, aynı yolda iki kere çamura saplanmaz..."

Ne garip; o günlerde insanlar faizler yüzünden Başbakanlığın önünde üzerine benzin döküp kendini ateşe verirken, esnaf Başbakana yazar kasa fırlatırken, gazeteler ve TV'ler ne hırsızlıktan bahsediyor, ne de ülkenin soyulduğunu, ne de 26 bankanın içinin boşaltılıp İsviçre Bankalarına kaçırıldığını yazıyordu...

Yaşadığım ülkemden ümidimi kesmiştim, saldım çayıra deriz ya...

Derken Sayın Recep Tayyip Erdoğan geldi. Hani yaşama gözlerini kapatmış bir insanın aniden gözlerini açması gibi bir şeydi...

Bu zat hergün koşturuyordu, hergün açılışlar yapıyordu...

Yollar, hastaneler yapılıyor, yerin altından tüneller açılıp kıtalar birleşiyor,

Marmaray devreye giriyor, yerli tank, yerli helikopter, kanal istanbul, hızlı tren, 3. köprü, 3. hava limanı, dünyanın 2. büyük asma köprüsü, milyonlarca öğrenciye ücretsiz kitap ve tabletler dağıtılıyor, faizler yüzde 4’lere kadar iniyor, herşey yolunda gidiyor, engellilere maaş bağlanıyor, ilk defa bu ülkede insan yerine konuyor, Türkiye yeryüzünde ki mazlumların umudu olmuşken, bir sabah baktım 17 ağacın yeri taşınacak diye İstanbul'da sokaklar ateşe veriliyor, bir anda ülke karanlığa gömülüyordu...

Ama dilimiz yanmıştı; bu işte bir iş vardı…

Koç Ünversitesi yapılırken 80 bin ağacı kesenler nasıl olur da üniversitesini final döneminde tatile çıkarıp öğrencileri Taksim’e eyleme yollardı?

Nasıl olur da hergün 10 bin kumanya yollardı?

Duran adam Sırp çıkıyor, soyunan kadın Alman çıkıyor, gezicileri yönlendiren siyahlı kadın Amerikalı çıkıyor, konser veren piyanist Alman çıkıyor, Almanya sokakları yanarken ortada olmayan Claudia Roth, Gezi Parkında en önde polise hakaret ediyor.

Suriye'de milyonlarca insanın katledilmesini görmeyen CNN; 22 saat kesintisiz canlı yayın yapıyordu...

Bu işte bir iş vardı. Faizlerle anamızı ağlatan bir bankanın genel müdürü canlı yayında iş çıkışı toplu olarak Gezi Parkındayız diyordu..?

Niçin?

Faizler yüzünden kendini yakan insanlara acımayanlar 17 ağaca mı acırdı?

Zevk için hayvanlara nasıl kurşun yağdırdığını anlatan safarici Boyner; Gezi Parkına iniyor “Ben çapulcuyum” diyordu.

Sokakları ateşe verenler, yüzleri gözleri sarılı olan eşkıyalar, Türkiye'nin en lüks otelinde ağırlanıyorlardı...

Olaylar her yanı sarmış; ve Sayın Erdoğan uçağa atlayıp sırtını dönüp Ortadoğu gezisine sessizce gitti.

O giderken evde oturmuş gözlerimden yaşlar süzülüyordu, çünkü seni Menderes gibi asacağız diyorlardı.

Rabbim o günleri bir daha yaşatmasın.

17 Ağaç için Türkiye'ye 100 milyar doların üzerinde zarar verenlerin sözcüleri, Bülent Arınç’la görüşmeye gittiler.

Ne garip, sokakları ateşe verenler dünyadan habersiz mallardı,

ama sözcüleri 28 Şubat’ta ülkeyi soyan ve Erbakan Hükümetini deviren Beşli Çete diye tarihe geçen ekibin temsilcileriydiler.

Görüşmeden sonra kameraların önüne geçmişlerdi, bütün Türkiye onlara kitlenmişti. Herhalde hükümetten bütün Türkiye'nin ağaçlandırmasını istediler diye düşünmüştüm. Hükümetten isteklerini sıraladılar...

Kanal İstanbul’dan derhal vazgeçilecek, 3. Hava Limanı yapılmayacak,

3. Köprü yapılmayacak, hidroelektrik santralleri yapılmayacak.

Televizyon başında şok olmuştum. Ağaç kimsenin umurunda bile değildi. Bunlar sanki Lozan'da ki İngiliz heyetiydi...

İnsanlar Sayın Erdoğan'ı anlamamıştı, medya gerçekleri yazmıyordu...

Türkiye kendi boğazlarını denetleme hakkına sahip olmayan, hiç bir yabancı gemiyi denetleyemeyen, para alamayan eli kolu bağlı bir ülkeydi.

İşte Sayın Erdoğan, Kanal İstanbul projesiyle canını ortaya koyuyordu…

Eğer Kanal İstanbul'u yaparsa bütün yabancı gemileri Kanal İstanbul'dan geçirip hem denetleyecek, hem de milyarlarca dolar Türkiye para kazanacaktı.

İngiltere aylardır Sayın Erdoğan'ı tehdit ediyordu, “Kanal İstanbul'u yapamazsın,

Lozan'da verdiğiniz sözler var” diye...

İngiltere'nin yapamadığını bizden görünen Gezi Platformu Temsilcileri yapıyordu...

3. Hava Limanı, Almanya’nın pabucunu dama atacak, hava sektöründe Türkiye'yi Avrupa’nın merkezi yapacak bir proje. Gezi Platformu derhal vazgeçilecek diyordu...

Sayın Erdoğan tam da bu sırada yurt dışından geri dönüyordu...

Gecenin bir yarısı ve insanlar sokaklara dökülüyordu...

Ve Sayın Erdoğan otobüsün üzerine çıktığında; “Faiz lobisi beni tehdit ediyor" diyecekti...

İşte bu söz herşeyi, bütün meseleyi anlatıyordu...

Türkiye'yi geçmişte kendine borçlandırıp, maliyenin topladığı bütün vergiyi faiz olarak cebe indirenler, 12 yıldır Sayın Erdoğan'ın kesip ödemediği o paranın peşine düşmüşlerdi. Bütün meselenin özü buydu...

Ve sokaklara dökülenler tezgahı görüyor, sanki dünyaya meydan okuyor "Dik dur eğilme”  diyordu...

Erdoğan dik durdu ve olaylar tam dindi derken...

Bir sabah 17 Aralık Operasyonu yapılıyordu...

28 Şubat’ta kılıf irtica, Gezide ağaç, 17 Aralık’ta insanların en hassas olduğu noktadan vuruyorlardı hırsız...

Yüzbinlerce Filistinliyi katleden Netenyahu'ya otorite, Filistin kasabı Ariel Şaron'a çığır açan lider diyenler, Sayın Erdoğan'a hırsız, haramzade, diktatör, yezid diyordu...

Polisin götürdüğü para sayma makineleri, şike davasında ki para dolu çantalar, Amerika'da ki bir uyuşturucu operasyonundaki fotoğraflar servis edilip, yem olarak önümüze atılıyor, yatağın üzerine paralar serpiliyor, muhteşem bir algı operasyonu yapılıyordu...

Bizler bu tiyatroyu seyrederken birileri Halk Bankasına giriyordu...

Bütün gizli sırlarını, devletin en mahrem bilgilerini götürüyordu...

Ne acı ki Kuzey Irak Petrolünün parasının Halk Bankasına yatırıldığı gün, Halk Bankasına operasyon çektiler...

Bir bakana verilen hediye ya da rüşvet saat için ortalığı yıkanlar; 26 banka soygununu görmeyen namussuzlardılar...

Yıllarca bu ülkenin iliğini kurutanları, Türkiye'den çalıp İsviçre Bankalarına götürenleri görmeyenler, İran'ın altın ticaretinden milyarları Türkiye’ye akıtan Rezza Zarrab'ı hedefe koyuyor, müthiş bir algı operasyonu yapıyordu.

Ve İran'ın altın ticaretinin önünü kestiler, yönünü Amerika'ya çevirdiler...

O kadar alçaklar...

Benim dünyadan hebrsiz arkadaşım da yazıyorlar; Rezza'yı anlat, Rezza’nın önüne yatar mısın, eğer o parayı Türkiye'ye değil, İngiltere'ye akıtsaydı; Rezza’nın önüne ben değil ama İngiltere kraliçesi yatardı. İşte siz bu kadar basiretsizsiniz…

Nelerden haberiniz var...

Önünüze attıkları yemi sazan gibi yutarsınız...

Bizler 17 Aralıkla uğraşırken asıl bomba 25 Aralık'ta patlıyor.

Savcı 40 kişinin tutuklanmasını istiyordu, listenin ilk sırasında Kanal İstanbul,

3. Köprü, 3. Hava Limanı, Marmaray ve Hızlı Treni yapan bütün firmaların sahiplerinin, kısacası Türkiye'yi uçuracak bütün projelere imza atan müteahitlerin tutuklanmasını istiyordu.

İşte gizledikleri asıl hedef de buydu...

Gezide başaramadıklarını 25 Aralık’ta hırsızlık kılıfıyla yapmaya kalkıyorlardı.

Hırsız görmek isteyen POAŞ'ın nasıl alınıp satıldığına baksın...

KPSS, polislik, dil sınavı sorularının nasıl çalındığına baksın...

İş adamlarına şantaj yapıp haraç alanlara baksın...

Milletin yatak odasını röntgenleyip kayıt eden namussuzlara baksın...

MİT'e operasyon yapan hainlere baksın...

Deri, kurban bağışları toplayıp, Müslüman kardeşi açlıktan ölürken, Yahudi ve ABD kuruluşlarına bağışlayanlara baksın...

Anlamıyor musunuz..?

Neden İngiliz medyası, Alman medyası,İ srail medyası, Doğan medyası ve Cemaat Medyası topyekun Sayın Erdoğan'a saldırıyorlar?

Hiç mi düşün müyorsunuz?

Bu ülke soyulurken, Hazinenin ve 26 Bankanın içi boşaltılırken, bu ülkeye çivi çakılmazken siz bu medyanın sesini çıkardığını duydunuz mu?

Menderes alnı secdeli ve sizden biriydi, halkın adamıydı, O'na 12 uçak dolusu altın çalarken suç üstü yakalandı iftirasını attılar.

Sonunda Menderesi asıp ülkeyi soydular...

Özal sizden biriydi, alnı secdeli bir adamdı. O’na diktatör dediler, tek adam dediler, zehirlediler ve ülkeyi soydular...

Ve Türkiye'nin başına gelmiş en dik duran, alnı secdeli Cumhurbaşkanına aynı iftiraları atıyorlar. Eşek bile aynı yolda iki kere çamura batmazken, biz halen mi uyanmayacağız...?

Eskiden sosyal medya yoktu, TV'ler de insanlara gerçekleri anlatmıyordu,

Özal ve Menderesi yediler, ya şimdi?

Bütün Tv ve Gazeteler el altında Yahudi ve İngilizlerin elinde bile olsa,Sosyal medya var...

Hiç bir bahaneniz yok...

Tezgaha gelmeyin...

Önünüze atılan yemi yutmayın...

Bu ülkede tam rahat bir nefes almaya başlamışken, sahip çıkmazsak, son

pişmanlık fayda vermez...

Bugün size dürüstlük nutukları atanlar var ya; işte onlar asıl namussuzların ta kendileridirler... (Sunay Korkmaz)

Sağlıcakla kalın…