İnsanın fizyolojik ihtiyaçlarından birinin yemek ve içmek olduğunu biliyoruz... Günümüzde ise bu ihtiyaç sanki biraz değişikliğe uğramış; fizyolojik nedenlerin yanına zevk, alışkanlık ve bağımlılık unsurları eklenmiş gibi... Önceleri yalnızca karnını doyurmak için beslenen insanoğlu artık sadece karnını değil gözünü de doyurmak için besleniyor, bazı gıdalardan vazgeçemiyor ve tüm bunların sonucunda vücudunun yükü giderek artıyor... Gereğinden fazla tüketimin gerçekleşmesi sonucunda her yıl ülkemizde ve dünyada milyonlarca birey sağlık açısından oldukça büyük bir riskle karşı karşıya kalıyor.

İçinde bulunduğumuz çağın sessiz ve keyifli salgını, “obezite” büyük bir tehlike olarak nitelendiriliyor. Yediklerimizden keyif almamız, daha çok yedikçe daha çok keyif almamızın sonucunda ne yazık ki pek de istenmeyen sağlık problemleri ortaya çıkabiliyor...

Yıllardır artan nüfus, kaynakların hızla tükenmesine neden oluyor bunun sonucunda işlem görmüş çeşitli gıdalar ön plana çıkıyor. Üstelik modern dünyanın bir dayatması olarak zaman faktörü bireyleri daha hızlı tüketilebilen, sağlıklı olup olmadığı önemsenmeyen birçok ürüne yönlendiriyor... Elbette hareketsiz yaşam, katkı maddelerinin yiyecek içecek sektöründeki rolü, oldukça kolay ulaşılabilir her türlü yiyecek ve içecek de obeziteye giden yolu oluşturuyor...

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) geçtiğimiz günlerde bir raporunu kamuoyuyla paylaştı. Ülkemiz yıllardır olduğu gibi obezitede birincilik koltuğunu kimseye kaptırmadı... Yaklaşık %68’lik bir oranla Avrupa’nın en obez ülkesi olmamız pek de şaşırdığımız bir konu değil açıkçası... Özellikle önceki yazılarımızda da gerek “gün” etkinliklerindeki tüketimimize; gerek ekmek sevdamıza; gerek gıdalardaki çifte strandarta hep birlikte değinmiştik... Toplum olarak oldukça az hareket ettiğimiz, minimum düzeyde spor yaptığımız da aşikâr. Ancak gerçekten büyük bir iştahımız var ve tıka basa doyana kadar yiyoruz, içiyoruz. Paketlenmiş gıdalardan, bol yağlı yemeklerden, hamur işlerinden bir an olsun uzak kalamıyoruz...

“Benim kemiklerim iri yoksa kilolu değilim yahu!” ya da “fotoğraflarda kilolu çıkıyorum!” gibi bahaneleri bir kenara koyacak olursak acı gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor. Toplum olarak, fazla kilolarla 7’den 70’e fark etmeksizin başımız dertte ve büyük çoğunluğumuz obeziteyle karşı karşıya... Hem de onlarca diyet modeline, sayısız spor olanaklarına, alanında uzman ve yetkin kişilere rağmen...

Siz de “pazartesi diyete başlıyorum” diye fazlalıklarınızı görmezden gelip geçiştirmeyin, fazla kilolarınızla her zaman obezite riskiyle karşı karşıya olduğunuzu unutmayın, aksiyon alın, sağlıklı yaşama merhaba; hantal yaşama elveda deyin!

Sağlıklı günler dilerim...