Malumunuz olduğu üzere kış kapıya dayandı; montlar, botlar, kazaklar dolaplardan çıkmaya başladı… Sabahın soğuğu, akşamın ayazı derken evimizde, işimizde sıcak bir şeyler tüketmek en büyük alışkanlığımız haline geldi… Özellikle soğuyan havalarla birlikte hastalıklar çoğaldı, salgınlar adeta patlak verdi… Uzmanların: “Bağışıklık sisteminizi güçlendirin, antioksidan alımını arttırın, kuru soğuklarda boğazınızı daima nemli tutun” çağrıları bizleri birbirinden farklı çaylara yönlendirmekte… Peki, yediklerimiz kadar içtiklerimiz de sağlığımız için önemli mi? Toplumumuzun “olmazsa olmazı çaylar”, sağlığımız açısından ne kadar değerli? Çay alışkanlıklarımıza sağlık noktasında gelin bir göz atalım, faydalı mı zararlı mı hep birlikte görelim…

Genel açıdan bir değerlendirme yapmak gerekirse; aromatik ve tıbbi bitkilerin binlerce yıldır birçok kadim topluluk tarafından farklı amaçlar için kullanıldığı bilinmektedir. Eski insanlar bazen yaralanmalarda, bazen şifa getirmesi adına içeceklerde, bazen de kötü ruhları kovmak için tapınaklarda kullanmış bu bitkileri… İlerleyen yıllarda lezzet ve faydalarıyla ön plana çıkan bu bitkiler demliklere girip, fincanlara dökülmeye başlamış…

Bitkisel çaylar, insan sağlığı açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Biyoaktif bileşenler içeren bitkisel çaylar antioksidan özelliğiyle ön plana çıkmaktadır. Flavonlar, flavonoller, fenolik asitler ve polifenol gibi önemli maddeleri içeren bitkisel çaylar, antikanserojen, antimutojenik ve kardiyovasküler hastalıklara karşı koruyucu özellik göstermektedir.  

Özellikle son yıllardaki sağlıklı yaşam hedefleri bireyleri farklı kaynaklara yönlendirmiştir. Kimi sosyal medyada gördüğü akla mantığa sığmayacak “kürlere” bel bağlamışken, kimiyse bazı ilaçlardan medet ummaktadır. Sentetik antioksidanların zararlarının keşfedilmesi insanları doğal antioksidanlara yönlendirmiştir. Bu sebeple, doğrusuyla ya da yanlışıyla, insanların tıbbi ve aromatik bitkilerden olan çaylara olan ilgisi artmıştır. Doğrusuyla ve yanlışıyla demekte fayda var çünkü her ürünün hangi ölçüde, hangi koşullarda ve kimlerin tüketmesi gerektiği hakkında pek bilgi sahibi olduğumuz söylenemez. Bir örnek vermemiz gerekirse; adaçayı adeta bulunmaz antioksidan kaynaklarından biridir. Faydaları saymakla bitmez ancak çocukların ve tansiyon hastalarının tüketimi kesinlikle tavsiye edilmemektedir. Hatta fazla tüketimi halinde birçok rahatsızlıkla karşı karşıya kalmamıza sebep olabilmektedir.

Hazırlığının oldukça kolay olduğu çaylar, ülkemizde hemen her yerde temin edilebilmekte ve rahatlıkla tüketilebilmektedir. Elbette Türk halkının ilk tercihi her zaman siyah çay olsa da; ıhlamur, melisa, papatya gibi bitkisel çaylara karşı da ilgisinin olduğu söylenebilmektedir. Soğuk algınlığı, kabızlık, hazımsızlık, uykusuzluk ve yorgunluk gibi çeşitli şikayetleri gidermek için halkımızın genelde ilk tercihi bitkisel çaylar olmaktadır. Midemiz bulandığında nane limon kaynatmamız, üşüttüğümüzde ıhlamur demlememiz, boğazlarımız ağrıdığında adaçayı tüketmemiz, sinir ve stres halindeyken papatya çayı hazırlamamız bundan olsa gerek…

Çayların gerek ülkemizde gerek tüm dünyada yeri çok ayrıdır. Devasa boyutlarda üretim ve tüketimin gerçekleşmesi… Yıllardır süre gelen çay ritüelleri… Yeni akımların getirdiği bir takım alışkanlıklar… Çayların da en az kahve çeşitleri kadar günümüzde popüler olması su götürmez bir gerçek. Adeta “siyah çay” anavatanı olan ülkemizde bile 50-60 civarında bitkinin çay formunda tüketildiği düşünüldüğünde bu popülerlik yadsınamaz..,

Ülkemizde sosyalleşmenin en önemli unsuru olan her türlü çay, özellikle insan sağlığına katkılarıyla ön plana çıkmaktadır… Bu soğuk havalarda siz de fincanlarınızdan bitkisel çayları eksik etmeyin diyerek yazımızı tamamlarken, haftaya “çay” konusunu biraz daha tarih süzgecinden geçirerek anlatmak için sizlerle şimdiden sözleşiyoruz…

Sağlıklı ve Mutlu Günler Dilerim…