Sevginin klasik anlamı, “İnsanları birbirlerine yakınlaştıran, ‘görünmez bağ’ denilebilecek bir duygudur” şeklinde.
Herkese karşı görünmez bir bağ oluşturamazsanız, herkesi kendinize yakın hissedemezsiniz.
Karşınızdaki insanla aranızda görünmez bir bağ oluşması için bir takım kriterlerin olması gerekir. O insanı kendinize yakın hissetmenizi sağlayacak bazı özellikler ararsınız. Bu özellikler herkes için aynı olmayabilir.
Ancak sanıyorum ki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan için Türkiye halkının yarısı aynı duyguları besliyor ve O’nunla yüz yüze bir iletişim içinde olmasa da arada görünmez bir bağ kuruyor.
İnsanlar arasındaki muhabbetin artması için sevgi davranışlarının karşılık görmesi önemlidir.
Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan da kendisine karşı oluşan bu muhabbeti bir şekilde artırıyor. Yani sevgiye, sevgiyle karşılık veriyor.
Bir gün bir bakıyorsunuz küçük bir çocuğun elini öpüyor, bir gün çay içmeye davet eden vatandaşı kırmayıp evine gidiyor, bir gün çat kapı karşınızda beliriyor.
Önceki gün geldiği Sakarya’da yine kendisine karşı muhabbettin boşuna olmadığını gösterdi.
Görme engelli genç kızın, kendisiyle tanışma isteğini kırmadı. “Sizi göremesem de sesinizi duyayım yeter” diyen görme engelli genç kızın yanına gelmesini beklemeden ayağına kadar gitti.
Genç kıza sarıldı, halini hatırını sordu. Orada bulunan herkes de, bu duygusal sahneye şahit oldu.
İşte bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan büyük bir kitle tarafından seviliyor.
İnsanlar O’nu kendilerinden biri gibi görüyor. Güveniyorlar, mütevazı buluyorlar, adil olduğunu düşünüyorlar, duyarlı olmasından etkileniyorlar.
Bir Cumhurbaşkanının, kendisiyle tanışmak isteyen bir genç kızın ayağına kadar gitmesini önemsiyorlar.
Cumhurbaşkanının bu davranışı, sadece görme engelli o genç kardeşimizi değil, orada bu sahneye şahit olan herkesi derinden etkiliyor.
Kısacası halk adamı olarak gördükleri Erdoğan’a bu sevgi ve muhabbet kolay kolay bitmez.