Cuma günü Akyazı ilçesinde peş peşe yaşanan depremler yine yüreğimizi ağzımıza getirdi.

En büyüğü 4 şiddetinde olan 9 deprem yaşandı.

Bu depremler sadece Akyazı’da değil çevre ilçelerde de hissedildi.

Depremi hissedenler, panik ve korku ile kendilerini dışarı attı.

Veliler, Akyazı’daki okullara koşup çocuklarını almak için adeta birbirleriyle yarıştı.

Öyle şiddetli vurdu ki, korkmamak, panik yapmamak imkansızdı.

Velhasıl uzun süredir unuttuğumuz bir gerçek, yine kendini hatırlattı.

Hep söylüyoruz ya, deprem bu ülkenin ve bu şehrin kaçınılmaz bir gerçeği.

Durup durup, kendini hatırlatıyor.

Hatırlatmaya da devam edecek.

Felaket tellallığı yapmak gibi olmasın ama, Sakarya’da geçmişte yaşanan depremlere ve zaman aralıklarına baktığınızda sanki yine yakın bir zamanda büyük bir deprem kapımızı çalacak gibi.

17 Ağustos 1999’da yaşanan o asrın felaketinden sonra Sakarya’da özellikle yeni yapılarda daha titiz davranıldı. Yüksek kata izin verilmedi.

Ancak deprem bu.

Ne zaman ve kaç şiddetinde geleceği belli olmuyor.

Sadece binalarda yüksek kata izin vermemek de depremin yıkıcılığını azaltmaya yetmiyor.

Alınması gereken o kadar çok önlem var ki!

Sakarya bu anlamda gerekli tedbirleri aldı mı diye sorarsanız, cevap hayır olacaktır.

Nedense bizim yerel yöneticilerimiz bu konuda yeteri kadar hassas davranmadı.

Yatay genişleme evet ama yeterli değil.

En azından, deprem görmüş ve bir kısmı da hasar görerek onarılmış çok sayıda yüksek katlı bina hala şehir merkezinde duruyor.

Belki bunların yıkılması maliyet açısından büyük bir külfet getiriyor olabilir.

Ancak 20 yıldır bu binalar için hiçbir tedbir alınmamış olmaması da düşündürücü.

Galiba, özellikle dar bir alana sıkışıp kalmış Adapazarı merkezi için yapılacak en iyi çalışma kentsel dönüşüm.

Evet çok kolay olmayabilir, ama gelecekte yaşanacak büyük bir felaketi ve binlerce canın enkaz altında yitip gitmesini önlemek için en iyi yol da kentsel dönüşüm gibi görünüyor.