Özkoç, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, depremde can kaybının 8 bin 500’ü geçtiğini ifade ederek, “Bütün umudumuz daha fazla artmaması, ancak tablo ne yazık ki hiç de iç açıcı değil. Yaşamını yitirenlere rahmet diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Enkaz altında hayat mücadelesi veren vatandaşlarımız var, Allah'tan onlara güç vermesini diliyorum” dedi.

Özkoç, özetle şunları söyledi:

“ Deprem bölgesi, afet bölgesi ilan edildi ve ardından da OHAL ilan edildi, OHAL'le ilgili Cumhurbaşkanlığı kararı Meclis'e sunuldu. Yarın Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görüşülecek. Afet bölgesi ilanı aslında gecikmiş, anında o büyüklükteki bir deprem yaşanır yaşanmaz, bölge hızla afet bölgesi ilan edilmeliydi. Bütün bu yaşananların yaşanmaması için yapılması gereken tam da buydu. OHAL ise bizim için şu anda doğru bir karar değildir.

Bugün derdimiz mevzuat eksikliği değildir, siyasi irade yetersizliğidir. Milletimiz organize olmuş durumdadır, ancak devleti yöneten iktidar maalesef organize olamamıştır. Afet bölgesi ilanıyla uygulamaya geçen Afet Kanunu ve Anayasa, deprem bölgesinde hayat kurtarmak ve insanımıza yardım götürmek için her türlü imkanı ve olağanüstü yetkileri içeriyor. OHAL ilanı bu anlamda hangi gerekçeyle yapılıyor? İktidarın bize bunu hızlı bir şekilde açıklamasını bekliyoruz.

Eğer OHAL kararıyla hızlı karar almak diyorsanız, cumhurbaşkanlığı sisteminde en çok da öne çıkarttığınız; ‘cumhurbaşkanlığı sistemi gelirse bürokrasi ortadan kalkacak, hızlı hareket edeceğiz’ söylemi değil miydi? Bugün Cumhurbaşkanı'nın isteyip de yapamadığı, kurumları, kuralları işletemediği tek bir alan var mı? Yapabilmesi için yetki var, fakat yetkisini millet menfaati için kullanmayan bir irade ortada duruyor.

OHAL ilan edilirse Cumhurbaşkanı OHAL kararnamesi çıkartacak. Hepimiz 15 Temmuz sonrasında çıkarttığınız OHAL kararnamesinde neler yaptığınızı, çok iyi biliyoruz ve hatırlıyoruz.

İlgili ilgisiz her konuda, her alanda OHAL kararnamesi çıkarttınız. On binlerce insanın hayatının nasıl mağdur edildiğine milletimiz şahit oldu. Hukuk yolları OHAL kararnamesine kapalıdır. Bu kararnameler, Anayasa Mahkemesi tarafından denetime tabi değildir. Yani çıkartılacak kararların yasaya uygun olup olmadığını Anayasa denetleyemeyecek.

Biz ana muhalefet olarak ancak OHAL kanunları kanunlaştıktan sonra Anayasa Mahkemesi'ne taşıyabiliyoruz. Daha önce taşıdık, ne oldu biliyor musunuz? Anayasa Mahkemesi 4 yıl, 5 yıl sonra karar verdi. Olan oldu, yaşanan yaşandı, bitti, ondan sonra, tam 5 yıl sonra, yangın bittikten sonra, köz söndükten sonra... Hukuk katledildi, halkımızın hakkı yendi. AYM'nin ihlal kararlarıyla şimdi bu yenilen hakların ödenmesi söz konusu mudur!”

“OHAL’İN FARKI; DEVLETİN EL KOYDUĞU MALA PARA ÖDEMEMESİ”

Cumhurbaşkanına orantısız sürede orantısız yetki veren OHAL kararını reddettiklerini vurgulayan Özkoç, özetle şöyle devam etti:

“Cumhurbaşkanı'nın yeteri kadar yetkisi, Cumhurbaşkanı'nın yeteri kadar söz sahibi olabileceği yetkileri ve kararnameleri var. Onları uygularsa, zamanında yaparsa milletimiz bu felaketi bu kadar acı bir şekilde yaşamaz.

Biz aynı zamanda OHAL yasasını çıkartmak isteyen bu iradeye, yani Recep Tayyip Erdoğan'a ve bu iktidara kesinlikle güvenmiyoruz. Afet Kanunu ile yapamayıp OHAL Kanunu ile yapacağınız temel şey nedir, milletimize anlatmak istiyorum:

Her iki mevzuatın da uygulanmasında acil durum nedeniyle vatandaşın malına ve mülküne el koyabiliyor devlet. OHAL Kanunu çıksa da koyuyor, Afet Yasası çıksa da koyuyor. Ancak Afet Kanunu, vatandaşın malını mülkünü işgal ettikten sonra süreç bitince parasını götürüyor, vatandaşa veriyor. Devlet mağduriyeti gideriyor, vatandaşın mağduriyetini gideriyor, OHAL Kanunda ise herhangi bir ödeme yapılmıyor. Bölgedeki halkın malına mülküne belli gerekçelerle el koyacaksın; koy, eğer bu afeti bir an önce dindirmek için yapıyorsan koy, ama parasını vermeyeceksin... Niye? Neden vermeyeceksin? Millet çalışmış, didinmiş, üretmiş, vergisini ödemiş, her şeyini yapmış devlete karşı. Afet yasası var, git gereğini yap ama daha sonra onlara da sahip çık.

Kasanda paran yok, bunu biz biliyoruz. 128 milyar dolar gibi milletin bütün mevduatlarını bir avuç kişiye peşkeş çektin, bunu biliyoruz. Onun için de sana güvenmiyoruz. Saray efradına dağıttığını da biliyoruz, peşkeş çektiğini de biliyoruz, o yüzden sana ve iktidarına güvenmiyoruz. Milletimizi mağdur edeceğini biliyoruz, o yüzden sana güvenmiyoruz.

“BÖYLE CEFAKAR BİR MİLLETE, PARMAK SALLAYAMAZSIN”

Bu devlet, Kurtuluş Savaşı'nda çıkartılan Tekalif-i Milliye kararlarını sonuna kadar uygulamış, sonra milletimize olan borcunu kuruşuna kadar ödemiştir. Devletimiz, o zor günlerde dahi milletimize borçlu kalmamıştır, mağdur etmemiştir. Devletimiz güçlüdür, milletimiz güçlüdür. Milletimiz gereğini yapıyor, devletimiz de gereğini yapmak zorundadır. Milletimiz cefakar, canla başla deprem bölgesine koşuyor. Herkes yardım gönderiyor, milletimiz koordine olmuş durumda. Halk kendi arasında örgütlenerek yardım topluyor, bölgeye ulaştırmaya çalışıyor. Böyle bir milletin karşısına, böyle bir günde geçip böyle bir yüzle parmak sallayamazsın. Bunu yapamazsın, kim olursan ol yapamazsın!

Böyle bir günde, böyle bir yüzle millete parmak sallayamazsın. Bu millet bir kişiden daha büyüktür. Bu millet bir kişiden daha onurludur. Bu millet bir kişiden daha değerlidir. Milletin moralini bozan sensin, devletin imkanlarını kullanamayan sensin, ordunun imkanlarını harekete geçirmeyen sensin. Millete parmak sallayamazsın, "savcıları harekete geçireceğim, hakimleri harekete geçireceğim" diye milleti sindiremezsin, korkutamazsın. Ortak acımızda birlik olmaya, ortak hareket etmek isteyen halkımıza karşı söylediğin sözlere bak; ‘Defter tutuyoruz, gün geldiğinde defterler açacağız.’ O defterleri senin yüzüne çalacağız. ‘Savcılarımız gereken işlemleri yapıyor.’ Savcılar milletin savcılarıdır, sarayın savcıları mı? Sen kimi korkutuyorsun, kimi tehdit ediyorsun?

“ASKERİ, NİYE ZAMANINDA GÖNDERMEDİNİZ”

Biz, halkına bu yüzle bakan bir siyasetçiye, böyle acılı bir günde halkını tehdit eden bir kişiye, halkına parmak sallayan bir kişiye, OHAL yetkisi vermeyiz kardeşim! Biz vermeyiz, gitsin böyle birisine Milliyetçi Hareket Partisi destek versin. Başkomutanlık sıfatıyla övünen Erdoğan, defterine şu cümleyi de yazsın: Orduyu yerinde, zamanında, gününde niye seferber etmedin? Neden yapmadın?

İletişim Başkanlığı, ‘Mehmetçiklerimiz yaraları sarmak için deprem bölgesine aralıksız intikal etmeye devam ediyor.’ diye açıklama yapıyor. Allah'tan korkun, utanın. Pazartesi sabahı niye intikal etmedi? Pazartesi akşamı niye intikal etmedi? Salı sabahı, salı akşamı niye intikal etmedi? O sırada ölen yavrularımız, o sırada babasının elini tutup da cenazesi enkaz altında olan babanın acısını neden dindirmek için askerimizi göndermediniz. Neden kışlada tuttunuz? Bu milletin canı sizin oyuncağınız mı?

Ülkemizdeki en büyük, en yaygın teşkilata sahip Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, bu milletin evladı olan Mehmetçiğin, askerimizin kurtarma çalışmalarına derhal gönderilmesi gerekiyordu. Askeri helikopterler kullanılabilirdi, sahra hastaneleri kurulabilirdi. Askerimizin katkısı, orada bir can dahi kurtarsa bir ömre bedeldi. Bunu engelleyen iradeye OHAL yetkisi vermeyiz. Senin, askeri derhal kışlasından çıkartıp milletimizle buluşturma yetkin vardı. Kullanmadın, inatla kullanmadın ama halkın karşısına geçip insanları azarladın. Sana OHAL yetkisi vermeyiz.”

“BECERİKSİZLİĞİN BEDELİNİ, MAALESEF MİLLETİMİZ CANIYLA ÖDÜYOR”

Engin Özkoç depremden sonra ilk 72 saatin büyük önem taşıdığına vurgu yaparak, özetle şöyle devam etti:

“58. saatteyiz, şimdi mi askeri hızla sevk ediyoruz diye açıklama yapıyorsunuz. ‘O gün yeterince harekete geçemedik’ Siz mazeret makamı mısınız? 20 yıldan beri iktidardasınız, 20 yıldan beri depremle ilgili para topluyorsunuz, vergileri topluyorsunuz. Biz dedik ki, Milli Savunma Bakanına ben söyledim, dedim ki; ‘Parayla askerlik yaptırttığın bedelli çocuklarımıza depremle ilgili eğitim verin, büyük bir felaket yaşandığında onları seferber edin’ dedim. Yaptınız mı? Hayır. Vatandaşım bu soruları sorunca, milletimiz oradan feryat edince, bunu da dürüst basın mensupları yayınlayınca, bu suratla diyor ki: ‘Milletin moralini bozmayın.’ Milletin morali zaten bozulmuş. Millet enkaz altında, millet can derdinde, millet içecek çorba bulamıyor. Zamanında ekmek yetiştiremediniz, barınma ihtiyaçlarını sağlayamadınız, Mehmetçiği yanlarına koymadınız. İnsanların morali zaten bozuk. Evlerinde televizyonları başında olan insanlarımız ağlıyorlar. Deprem yaşamış, Sakarya'daki iller gibi yaşanan acıları bilen insanlarımız hem geçmişteki ölüleri için hem de enkaz altındakiler için ağlıyor. Beyefendinin morali bozuluyor ve tehdit ediyor.

Şimdi sen bize laf söyleyeceğine kadar; ‘Cumhur İttifakı sahadadır’ diyen AKP sözcüne söylesene. Sen bunu söyleyeceğine, canlarımız enkaz altındayken, donarken, ‘her şey yolunda’ diyen, utanmayan Maliye Bakanına söylesene, 48 saat sonra ‘yavaş yavaş düzene girdik’ diyen diğer bakanlarına söylesene. Ülkemizde büyük bir acı var ama büyük de bir beceriksizlik var. Büyük bir beceriksizlik var... Maalesef terörde olduğu gibi afette de bunun bedelini milletimiz ödüyor. Maalesef insanlarımız canıyla ödüyor.

Günlerdir uyku uyumayan, iğneyle kuyu kazan kurtarma ekipleri ve gönüllüler, büyük bir gayretle çalışıyorlar. Bölge elektrikten, doğalgazdan, hayati her türlü imkandan yoksun. Depremzedeler zaten büyük bir moral bozukluğu yaşıyor, devletimiz nerede diye feryat ediyorlar. Ülkede moral falan kalmış değil. Kimin buradan moral depolamaya çalıştığı, kimin kafasından tilkiler geçtiği bu suratla, yüzle ifade ediliyor. Sadece kendi iktidarlarını ve geleceklerini düşünenlerin milletten vazgeçtiğini hepimiz biliyoruz. Bugün hakikat ve dayanışmaya ihtiyacımız var. Zatıalilerinin moralini bizim düşünecek falan halimiz yok, onun moralini beşli çeteler düzeltsin, onun moralini yalakacılar düzeltsin, onun moralini milletin değil, sarayın bakanları düzeltsinler.

Bu arada biz yandaş medyanın haberleri verirken taraflı verdiğini görüyoruz ama şunu da biliyoruz: Bir de ikiyüzlü medyacılar var. Böyle bir afet gününde rant peşinde koşan ikiyüzlü medyacılar var. Onları da biz biliyoruz; paylaşacağız milletimizle ve asla onları unutmayacağız. Böyle zamanda milletin sesi üzerinden pazarlık yapan kirli zihniyetleri biz milletimizle paylaşacağız.”

“BÜTÜN TEHDİTLERE KARŞI BELEDİYE BAŞKANLARIMIZ EKMEK DAĞITMAYA DEVAM EDECEK”

Cumhuriyet Halk Partisi olarak her alanda ellerinden gelen her gayreti göstermeye çalıştıklarını ifade eden Özkoç, şöyle konuştu:

“Genel Başkanımız, genel başkan yardımcılarımız, milletvekillerimiz, parti meclis üyelerimiz, bölgede milletimizle birlikte aynı kaderi paylaşmaya devam ediyorlar. Genel merkezimizde kriz masası 24 saat açık. Kriz masasına "ses geliyor buradan" diye ulaşan 1228 kişi var. ‘Ses geliyor ama kimse yok... Burada kimse yok, bize yardım edin’ diyen 1228 kişi. Derhal ilgili yerlere bildirdik, derhal arkadaşlarımızı aradık. ‘Enkaz altında duruyorlar’ diyen 3075 kişi bize telefonla başvurmuş, ‘bize yardım edin’ diyen 1056 kişi olmuş, hepsine yardımcı olmaya çalışıyoruz. 248 kişi kayıp, yakınları nerede olduklarını bilmiyoruz demişler.

Belediyelerimiz her türlü tehdit, zorbalık ve engellemeye karşı hizmet götürmeye uğraşıyor. Pandemide ekmek dağıtmamızı engellediler, pandemi de milletimizin verdiği bağışları milletimize ulaştırmamızı engellediler. Şimdi de afet zamanında gelen yardımları AFAD engelliyor, ‘ben dağıtacağım’ diyor. Sen dağıt ama dağıtamıyorsun, yeteri kadar organize olamamışsın, yeteri kadar personelle donatılmışsın; senin orada görev yapmanı sağlayacak, deprem bölgelerinde yeteri kadar tedbirler alınmamış ve birisi yardım götürenleri tehdit ediyor...

Bütün tehditlere karşı belediye başkanlarımız ekmek dağıtmaya devam edecek, su dağıtmaya devam edecek, çorba dağıtmaya devam edecek. Enkazda olacağız. Dışarıda olanların barınabilmeleri için oraları bir an önce kalkındıracağız. Tayyip Erdoğan'a karşı, onun engellemelerine karşı, onun tehditlerine karşı, onun savcılarına karşı mücadele ederek yapacağız bunu. Sonuna kadar milletimizin yanında olacağız!

Bütün itfaiye araçlarımız oraya yönelttik; 1118 araç, tam teçhizatlı kurtarma araçlarımızı gönderdik. İş makinalarımızı, ağır nakil tırlarını oraya gönderdik. İtfaiye ve ambulans araçları ile insani yardımların malzemelerini taşıyan bütün araçları oraya yönlendirdik. Gıda, kışlık kıyafet, hijyen ürünlerini tırlarca gönderiyoruz. 19 tane mobil mutfak... Vatandaşına bu soğukta çorba veremeyen bu iktidara karşı bütün belediyelerimizle, milletimizle, milletimizin verdiği bütün destekleri milletimize ulaştırıyoruz. 20 tır içme suyunu, 212 bin battaniyeyi oraya gönderdik; bunların bakanları 21’inci Yüzyıl'da ‘battaniye üretiyoruz’ diye övünsünler orada. Jeneratörleri oraya ulaştırdık.

“MECLİS’TEYİZ; MİLLETİMİZ İÇİN HER YASAYI HEMEN ÇIKARMAYA HAZIRIZ”

Biz milletin vekilleri olarak hem sahadayız hem milletimizle beraberiz hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeyiz. Bir karar mı çıkartmak istiyorsun afetzedeler ile ilgili? Biz buradayız gel, saatler içerisinde çıkartalım. Limanlar ile ilgili kararları çıkartırken topluyorsun ya, beşli çeteye ihaleler vermek için bizi zorla buraya getirtiyorsun ya...

Milletimiz için Meclis'teyiz; bak bugün de buradayız, yarın da buradayız. Milletvekillerimiz sahada, görevliler de burada. Gel, ne yasa çıkartmak istiyorsan çıkartalım ama sakın bize daha fazla yetki, daha fazla iktidar diye gelme, ‘ben oralarda kimseyi konuşturmayacağım, savcıları harekete geçireceğim’ diye gelme. Buna sonuna kadar karşı çıkacağız.

Afet Kanunu çok açık. Afet Bölgesi ilanıyla birlikte yasa uygulamaya geçtiği andan itibaren, orada mağduriyetlerin giderilmesine ilişkin bütün yetkiler iktidarın elinde olacaktır. İktidar bu yetkileri hızlı, soğukkanlı, organize bir vaziyette milletimize ulaştırılmalıdır. Fırınlar, özel hastaneler,… milletimizin ihtiyacını sağlayacak tüm alanlarda yetkilerini kullanabilecek hak ve hukuka sahipler. O haklarını ve hukuklarını sonuna kadar kullansınlar, kimseyi mağdur etmesinler. Vatandaşımızı bu kış kıyamette ölümün soğuğu, kışın buzuyla enkaz altında orada bırakmasınlar. Bir an önce ordumuzun bütün birikimlerini oraya seferber etsinler. Unutmayın, ordumuzda yeteri kadar mutfak vardı, unutmayın helikopterlerimiz vardı. Unutmayın, dağın taşın tepesinden atlayan komandolarımız var, enkazın üstünden de atlayabilirlerdi. Unutmayın, 48 saattir ölü kızının elini tutan adamı, bir Mehmetçiğimiz enkazın içinden çekip yavruyu babasıyla buluşturup, mezarına koyabilirdi. Biz bunları asla unutmayacağız. Şimdi anlatıyoruz ama şu an sadece anlatma değil, çalışma zamanı. Ne gerekiyorsa yapıyoruz, ne gerekiyorsa yapacağız!”