Dün “17 Ağustos’tan” bir gün önce yani 16 Ağustos günü yaşadıklarımızı sizlere aktarmaya çalışmıştık.

Bugün de “17 Ağustos” sabahı saatler “03.02’yi” gösterdiğinde nasıl bir kâbusla karşılaştığımızı anlatmaya çalışacağız.

Aslına bakarsanız “17 Ağustos 1999” sabahı ve ondan sonra yaşanan acıları değil yazmak, hatırlamak bile istemiyorum…

Evet, “17 Ağustos 1999” sabahı saatler “03.02’yi” gösterdiğinde ne olduğunu anlayamadığım bir gürültüyle yataktan fırladım.

Daha doğrusu biz mi yataktan fırladık, yatak mı bizi fırlatıp bir tarafa attı orasını hala çözebilmiş değiliz.

Zira 5 katlı binanın en üst katında yattığımız odanın içinde bir o yana bir bu yana savrulup durduk…

Sarsıntı “45 saniye” sürdü diye kayıtlara geçti ama genel kanı sürenin daha uzun olduğu yönündeydi.

Nitekim bize göre de sarsıntı “45 saniyenin” çok üzerinde oldu. Sanki en az “1 dakika” ve üzeri sallandık.

Hatta bir ara; “Allah’ım bu sarsıntı ne zaman bitecek” dediğimi hatırlıyorum. Sonra da; “Buraya kadarmış” deyip “Kelime-i şehadet” getirmeye başladık…

Sarsıntı esnasında bir ara 5 katlı binadan dışarıya bakmıştım. Dışarısı karanlık yerine inanılmaz derecede aydınlıktı.

Karşı binaların birbirlerine neredeyse vurup sonra da yere kadar yattıklarını gördüm. Aynı şekilde kaldığımız bina da yere yatıp yatıp kalkıyordu.

Tek kelimeyle inanılmaz bir olaydı. Koca binaların bir karton parçası gibi savrulması hala gözlerimin önünden gitmiyor…

Nihayet sarsıntı durduğunda biz o gece birçok insandan daha şanslıydık. Binamız yıkılmamış ve ayakta kalabilmişti.

Hemen aklıma çocuklar geldi. Savaş alanına dönmüş odada onları aradım ama yatakları boştu. Kısa süren şokun ardından o gece evde olmadıklarını hatırladım.

Sonra aklıma nereden geldiyse hep başucumda duran “cep telefonu” ve “arabanın” anahtarını alıp hızla binayı terk ettik…

Asıl şoku oturduğumuz binayı terk edip dışarıya çıktığımızda yaşayacağımızdan habersiz kendimizi nihayet dışarıya atmıştık.

Apartmandan dışarı çıkar çıkmaz ise ilk karşılaştığımız manzara karşımızda bulunan eski bir binanın tuhaf bir gürültüyle çökmesi oldu!

İşte “o an” büyük bir felaket yaşandığını anladım ve yanıma aldığım ”cep telefonu” ile “İHA’ya” oradan da “TGRT’ye” bağlandım. Devamı yarın…