Bugün Ramazan Bayramının son günü.

1 ay önce mübarek ramazan ayı başlarken, önümüzde kocaman 1 ay vardı.

Ama şimdi ramazan bitti de bayramın bile son gününe geldik.

Rabbim, tüm Müslümanlara yeni bir Ramazan ayına, sağlık ve mutlulukla tekrar erişmeyi nasip etsin.

Peki, bayram olur da bayram yazısı yazmadan olur mu?

Tabi ki olmaz.

İşte hepimizin hayıflandığı ve bir bayram da söylemeden edemediği o malum cümle; “Nerede o eski bayramlar.”

Sosyolog Ayşegül Aldemir’den “Nerede o eski bayramlar değil; nerede o eski insanlar” başlıklı düşündüren bir yazı;

Aslında eski bayramlar bir yere gitmedi ama biz biraz uzağına düştük o bayramların. Nerde o eski bayramlar diye diye küstürür olduk bugünün bayramlarını. Bakıyorum da çocuklar bile artık bu cümleyi kuruyor: “Eskiden daha çok harçlık alırdık, nerde o eski bayramlar.” Çocuklar haklı. Büyükler, ev baklavası yiyememekten muzdarip, onlarda arıyor eski bayramları. Büyükler de haklı. Yaşlılar, çocuklarının ve torunlarının bayramlarda ziyaretlerine gelmemesinden şikayetçi. Yaşlılar da haklı. Herkes haklı. Bayramın eskisi yenisi değil; mevzu, insanların ortak bir bayram tadını yakalayıp yakalayamaması aslında..

Modern hayat ve kapitalist savaş, insan ruhunun incelmiş tarafını örseliyor, kabul edelim. İnsanlar o kadar çok çalışıyor ve o kadar çok yoruluyor ki, bayram demek, insanların algısında tatil gibi bir anlama dönüşmüş durumda. Aslında bayram demek, bayrama has olan o müthiş hazırlıklarla, Arefe günüyle ve bayram namazından dönen babalarımızın gelişiyle başlar. Osmanlı döneminde yaşanan bayramları araştırdığımda, o dönemde de toplumda benzer bir bayram telaşı var. Geçmişle bugünün bayram heyecanları benzer aslında. Bu durumda eksik taraf bayramlarda değil, insanlarda ve tabi ki bayramlara yüklediğimiz anlamlarda..

Sanırım problemimiz, bayramları yaşamak ve yaşatmakla ilgili. Kuşaklar arasında, bayramlarla ilgili ortak bir anlam birliği olmadığı için iletişim zedeleniyor. Eksik bir şey varsa bu kısımda var. Ben bayramların ruhunu yaşamak ve yaşatmak konusuna ısrarla nostaljik bir sempati duyuyorum. Bayram için yapılan tüm hazırlıklar, açılan baklavalar, sarmalar, bayram namazının hemen sonrasında tüm aileyle yapılan kahvaltı, el öpme ritüeli bunların hepsi benim için kutsal bir öneme sahip. Bayramlar bu yüzden, küçük büyük hepimizin bir nebze olsun geçmişi yaşattığı, çocuklaştığı zamanlar ve bu zamanlar elbette ki çok kıymetli.

Günlük telaşların debdebesinde, değer verdiğimiz insanlarla bir araya gelmek, bir bardak çayı yudumlamak, birbirimize gerçekten sarılmak, gerçek anlamda “nasılsın” diye sormak ve birbirimizin gerçekten yanında olmak oldukça zorken, hatta çoğu zaman buna zamanımız yokken; bayramların mesafeleri kısaltan, özlemleri dindiren, her zaman birbirimize omuz olamasak da, birlikte ağlayamasak da hepimizi aynı anda güldüren tarafını seviyorum. O yüzden eksik bir şey varsa bayramlarda, bayramların günahı yok. Günah, modern insanın boynuna…