Yeni dünyanın ekonomik çark düzeni çok ama çok farklı…

Yeni dünya düzeninde yer almanın tek yolu marka şehriler oluşturmaktan geçer…

Yeni ekonominin itici gücü yaratıcılık olduğu için, yaratıcı yeteneklerin tercih edilmediği kentler gerilemeye mahkum oluyor...

Bugünün koşullarında ekonomik büyüme; teknoloji, yetenek ve hoşgörünün bir araya gelmesiyle gerçekleşiyor...

Eğer biz ülkemizde marka şehirler yaratmak istiyorsak önce bakış açımızı buna göre şekillendirmeliyiz...

Farklı ırktan, dinden, renkten, milletten gelen, farklı hayat tercihleri olan insanlara kucak açmasını öğrenmeliyiz...

Marka şehir kavramı, Türkiye için oldukça yeni bir kavram…

Biz ülkemizde henüz birçok kentimizin temel altyapı sorunlarını çözebilmiş değiliz...

Altyapı sorunlarını çözemediğimiz gibi henüz yaşlıların, çocukların, engellilerin, medeni bir şekilde yaşayabileceği engelsiz kentler bile tam oluşturabilmiş değiliz...

Bu durumun farkında olmakla birlikte, bu olumsuzluklara rağmen bizim de marka şehirler yaratmamızın mümkün olduğuna hatta bu çaba sayesinde kentlerimizin sorunlarını daha hızlı çözeceğimize inanıyorum...

Peki bir şehri, marka yapmak için hangi adımları atmak lazım gelir?

  1. Önce şehrin sahip olduğu doğal, tarihi, kültürel, ticari, sanat ve eğlence varlıklarının analizi yapılır...
  2. Kentin kendine has özellikleri ortaya çıkarılır. Bir kent içinde barındırdığı yurttaşlarının kültürel çeşitliliğiyle de özgün olabilir, iyi korunmuş tarihi dokusuyla da. Mesela: Sidney Aborijn nüfusuyla, Prag ve Venedik tarihi dokusuyla özgün şehirlerdir...
  3. Bu özellikleri dikkate alarak şehrin hangi şehirlerle rekabet içinde olduğu tespit edilir...
  4. Hangi yatırımcı ve hangi turist kesimlerinin hedefleneceği belirlenir...
  5. Şehrin hangi özelliklerinin ön plana çıkartılacağına karar verilir... Mümkünse şehrin birden fazla özelliği sahiplenmemesi gerekir; çünkü bir şehir, bir özellikle daha iyi anlatılır. Fazlası, iletişim karmaşası yaratır.
  6. Bir tasarım şirketine şehrin logosu, amblemi yaptırılır. Böylelikle şehir kurumsal bir kimliğe bürünür...
  7. Şehir hakkında söz sahibi olan şehir sakinlerine, esnafa, tüccara, kamu görevlilerine, üniversitelere, şehrin sahiplendiği fikir anlatılır. Onlardan bu fikri hayata geçirecek projeler yapmaları istenir. Bu süreç sonu olmayan -sürekli- bir süreçtir...
  8. Artık bir fikre ve bir kimliğe sahip olan şehir kendini tanıtmaya hazırdır. Şehir yönetimi bir reklam ajansıyla anlaşarak seçtiği fikrin (özelliğin) tanıtımına başlar. Pazarlama, kaynağı güçlü olanın kazandığı bir oyun olduğu için şehir yönetimi, tanıtıma ne kadar kaynak ayırabilirse o kadar iyi olur. Tanıtımlarda bir yıldan diğerine yaratıcı uygulamalar değişir ama fikir hep aynı kalır...

Bir şehir sahip olduğu denizi, kumu, dağı, taşı, müzesi ve mutfağıyla kendiliğinden marka olmaz...

Bir şehrin marka olması için o şehrin yöneticilerinin ve halkının aynı fikir etrafında birleşip bu fikre sahip çıkmaları, bu fikri her gün yaşatmaları gerekir... Bu çaba ancak çok uzun süre, istikrarlı bir şekilde sürdürülürse bir şehir marka şehir olur...

Şehir hakkında söz sahibi olan vali, belediye başkanı, vakıflar, dernekler ve özel sektörün aynı fikre hizmet etmeleri gerekir...

Bir şehri marka yapmak, dünyanın her yerinde uzun yıllar alır...

En büyük engel, yöneticilerin ve kurumların egolarıdır; görüş ayrılıkları genellikle işleri çıkmaza sokar...

Şehirler bu engeli aşmadan başarıya ulaşamazlar...

Yarın da konuya devam edeceğim…

Sağlıcakla kalın…