WRI Türkiye tarafından düzenlenen 4’üncü “Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu” bu yıl Sapanca’da yapıldı.
Sakarya Üniversitesi’nin etkinlik ortağı olduğu “sempozyuma” katılım oldukça yoğun olmuş.
Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu’nun yanı sıra Rektör Muzaffer Elmas, Doğu Marmara Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Mustafa Ayhan ve çok sayıda bürokrat katılmış…
Doğrusunu isterseniz bu tür “sempozyumlarda” genellikle “havanda su dövüldüğünden” katılıp vaktimi boşuna harcamak istemedim.
Nitekim Büyükşehir Belediyesi ve SAÜ “Basın bürolarından” geçilen haberi okuduğumda da ne kadar haklı olduğumu gördüm.
Bizim de “medyadetay.com’da” yayınladığımız gibi haberin içeriğine baktığımızda bu defa “havandaki suyun köpürtülünceye kadar dövüldüğünü” görmek mümkün…
Mesela WRI Türkiye Sürdürülebilir Şehirler Direktörü Arzu Tekir çevreden bahsedip özetle; “Dünyamızı gelecekte geri dönülmeyecek derecede kirletemeyiz” demiş.
Tamam güzel. Hepimiz bunu istiyoruz zaten. Peki ama sonuç? Neden hala temiz ve düzenli bir şehirde yaşayamıyoruz?
Neden Çark Dersi pislik akıyor? Sakarya Nehri’nde neden balıklar ölüyor? Tapuda inşaat yapılamaz diye “şerh” konmuş bir parseli belediyeler neden yerleşime açıyor…?
Rektör Muzaffer Elmas ise Konfüçyüs’ten örnek verip “Hayat gerçekten çok basittir ama biz bunu karmaşık hale getirmek için uğraşır dururuz” demiş.
Gerçi bundan daha anlamlı bizim “atasözlerimiz var” ama yine de Konfüçyüs’ün bu sözüne katılmamak mümkün değil.
İyi de Sakarya Üniversitesi’ndeki işler neden karışık? Ulaşım sıkıntı, yurtlar sıkıntı, öğrenci evleri hasarlı v.s, v.s, v.s. Sağ olsaydı Konfüçyüs bunlara ne derdi acaba…?
Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu ise ağırlığı “iklim değişikliğine” verip konuyu enerji tasarrufuna getirmiş.
Enerji konusu bir yana “iklim değişikliği” konusunda bu kadar hassasız da her sağanak yağış sonrası neden bazı bölgeleri “sel basıp” insanlar ölüyor?
Neden dere yatakları ıslah edilmiyor? Daha vahimi zamanında imar izni verilen ve dere yataklarına yapılan konutlara neden çözüm bulunmuyor…?
Öyle yapmalıyız! Böyle yapmalıyız! Yapın ne duruyorsunuz? Size yapma diyen mi var? Zaten bunlar belediyelerin asli görevi değil mi? Tabi ki yapılmalı!
Toçoğlu’nun; “Artık konuşmanın ötesinde doğayı, kentlerimizi ve kendimizi koruyacak yeni bir anlayışı egemen kılmanın vakti geldi” lafına aynen katılıyoruz.
Tamam da bu “vakit” ne zaman gelecek? Biz görecek miyiz? Bu “vakit” sizinle mi başlayacak başkasıyla mı? Kısaca “laf iyi de iş icraata gelince” ortada bir şey yok…!