İlaç mümessilleri tarafından çok tepki gösterilen yazıya, yazının gerçek sahibi olan İzzet Dönmez cevap verdi.

İzzet Dönmez’in bu yazısını noktasına virgülüne dokunmadan yayınlıyorum, işte o yazı.

Doktorlar ilaçları ne kadar tanıyor? / 2

Bu başlıkta bundan bir kaç gün önce bir yazı kaleme aldım.
Benim burada paylaştığım yazılarımı 5-6 tane internet gazetesi, benden izin alarak yayınlıyor.
Yine Adapazarı'nda internet gazeteciliği yapan bir dostum benim bu yazımı sayfasında kullandı.
Bu gün bana bir mesaj attı; "Senin yazına olumsuz mesaj yağıyor. Gördün mü?" dedi.
Hemen sayfasına girdim. O da ne?
Yüzlerce hakaret, aşağılama dolu yorum.
Ağıza alınmayacak sözlerle yorumlar.
Yazıyı paylaşan dostumun sayfa düzeninde bir farklılık var.
Yazının başlığında dostumun bir fotoğrafı ve adı.
Altında benim yazım.
Onun altında da benim imzam.
İlk bakışta yazıyı o arkadaş kaleme almış gibi algı oluşuyor.
Arkadaşa yüzlerce aşağılık hakaretler yapılmış.
Yazıyı yazan ben olduğuma göre hakaretler bana yapılmış oluyor.
İlk defa bu düzeyde seviyesizce ithamlara muhatap olmuş oluyorum.
Yazımı bu gün tekrar tekrar okudum.
İlaç mümessillerini rencide eden bir cümlem var.
"Çoğu doğru-dürüst meslek sahibi olamadığı için ilaç mümessili olmuşlar."
Bu cümle biraz ağır kaçmış.
Bu cümleden dolayı tüm ilaç mümessillerinden özür dilerim.
Esasında bu cümle onlara hakaret kastıyla kaleme alınmadı.
İş yerimiz Çark Caddesi’nde iken bizden alış-veriş yapan onlarca ilaç mümessili vardı.
Yıllarca onlarla dostluklar kurduk. Dertleştik.
Hepsinin çok farklı meslek hayalleri vardı.
İlaç mümessilliğinin ne kadar zor bir meslek olduğunu, ilaç şirketlerinin onları at gibi koşturduğunu, yeterli puanlar alsalar çok farklı tahsiller yapacaklarını, bu mesleğin çekilmez olduğunu hep onlardan dinledim.
Yukarıda ki cümleyi de onların yakınmalarını dile getirme amacıyla kullandım.
Beni yanlış anlamışlar. Özür dilerim.
Yazının diğer paragraflarına şimdi de imzamı atıyorum.
Ne kadar cahil olduğum, ne kadar bilgisiz olduğum öyle usturupsuz ithamlarla kaleme alınmış ki; şaşırdım kaldım.
Hani bir laf var "Dürtme kutuyu, söyletme kötüyü" diye.
Bu satırların yazarı tam kırk yıldır yazı yazar.
Bu zat Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunudur.
Bir yıl İngilizce Hazırlık, 4 yıl Fakülte. Beş yıl eğitim almıştır.
Yine aynı üniversitede Eğitim Bilimleri Fakültesinde Pedagojik formasyon almıştır.
İngilizce ve Fransızca bilmektedir.
Yüzlerce doktora, eczacıya, diş hekimine, hakime, savcıya, mühendise, ilaç mümessiline hocalık yapmıştır.
33 yıldır da Sakarya’da ticaretle iştigal etmektedir.
42. sırada Sakarya vergi rekortmenleri listesindedir.
Sizler gibi 50-60 tane plasiyer de şirketi bünyesinde halen çalışmaktadır. İlaç mümessilliği, nalburiye mümessilliği, kırtasiye mümessilliği; hepsi aynı kapıya çıkar.
Hepsinin ortak adı PLASİYERLİKTİR.
Bu plasiyerliği ben, bizzat yirmi yıl yaptım.
Ayıp bir şey yapmadım.
Sizleri de ayıplamak için "Plasiyer" demedim.
Bir ticari ürünü pazarlıyorsanız, adınız plasiyerdir.
Hepiniz Üniversite mezunu imiş. Doğrudur.
Bizim çalışma arkadaşlarımızın da büyük çoğunluğu üniversite mezunudur. Başkası da olmaz yani.
Hekimlerle ilgili yazdıklarım da; yıllardır onlarla bizzat yaptığım tartışmalar sonucu oluşmuş bir kanaattir.
Yazımı kaleme aldıktan sonra iki tane uzman hekime okuttum. Onay aldım. Ondan sonra yayınladım.
Hiç bir yazımı ezbere kaleme almam.
Dersime iyice çalışırım.
Hem Sakarya’da, hem Türkiye'de yüzlerce pratisyen, uzman hekim arkadaşım doktor var.
Bu yazıda bahsettiğim konuları onlarla yıllardır tartışmaktayım.
Yazımda "Bu işi usulüne göre yapan, takip eden hekimlerimiz elbette ki müstesna" demişim zaten.
İşini doğru yapanın alınmasına gerek yok zaten.
Eğer bu işin üzerine daha fazla gidilirse; o zaman bodoslama dalarım hani.
Geçmişte ilaç şirketleri ile doktorların arasında ne çirkin ilişkiler vardı. Bunu çok iyi biliyorum.
Böyle olmasaydı, 50 lira, 100 lira, 150 lira olan ilaçlar bugün niçin 10 lira, 15 lira, 20 lira?
Eskiden sosyal güvenlik şemsiyesi bu kadar da yaygın değildi.
Milyonlarca zavallı yurttaşım bu ilaçları parasını vererek alıyordu.
Alıyordu da ocağı sönüyordu.
İlaç şirketlerinin doktorlara verdiği avantalar, ilaç üretim maliyetine doğrudan yansıtılıyordu.
Doktorlara kota konuyordu; “Şu kadar ilaç yaz cep telefonu. Şu kadar yaz, renkli televizyon. Şu kadar yaz, Antalya’da tatil. Şu kadar daha yaz, yurtdışında tatil. İster dam'lı, ister dam'sız.”
Bu reçeteleri yazan da, çoğu benim yakın arkadaşım doktorlar.
Bu hikayeyi daha genişletmeyelim de işin bokunu hepten çıkarmayalım. Öyle şeyler yazarım ki, bazı kişiler sokağa çıkamaz.
Yüzlerce delilli, belgeli olaylar var.
Bir tane konu yazayım bu fasıl bitsin.
Bu satırların yazarının karısı, iki tane çocuğunun annesi yüzde yüz hekim hatası yüzünden 28 yaşında hayata veda etti.
Sakaryalı ünlü bir hekimin hiç ilgisiz bir tedavisi yüzünden, bu hayata doyamadan kopup, gitti.
Siz susun.
Eski defterleri hiç açmayalım.
Susun.

(İzzet Dönmez)