Bir internet gazetesinde okuduğum ve ilgimi çeken siyasi bir hikaye…

Bu hikaye gerçek ve yaşanmış bir hikaye olduğu için üç bölüm halinde (üç gün) bu köşede yayınlayacağım…

İlk bölüm bugün:

"CHP adayı Ekrem İmamoğlu, 1994 seçimleri sonrası devir teslim töreni sırasında çekilen Erbakan-Erdoğan ve Sözen'in olduğu bir fotoğrafı her yerde göstererek; 'Bize bunu yaşatmadılar' diyor. Peki yaşananlar sadece o fotoğraf karesinden mi ibaret? 'Demokrasi havarisi' rolü kesenlere o fotoğrafın öncesi ve sonrasında yaşananlar ışık tutuyor. Prof. Zeki Bayraktar'ın aktarımıyla 1991'li yıllardan günümüze verilen demokrasi mücadelesi ve gerçekler:

Yıl 1991, genel seçim var. O zaman seçmen kaydım İstanbul 2. bölgede ve ben oyumu Refah Partisi (RP) listesindeki ilk adaya yani Tayyip Erdoğan’a veriyorum ve RP o bölgeden bir milletvekili çıkarıyor. Yani Erdoğan milletvekili seçiliyor. Mazbatasını alarak Ankara’ya gidiyor ama YSK 11 gün sonra mazbatayı Erdoğan'dan alarak tercih oyları gerekçesi ile 2. sıradaki başka bir adaya veriyor. Buruk bir hal…

Yıl 1994, yerel seçimler var. Oyumu hem ilçemde hem büyükşehirde RP’li adaylara veriyorum. Tayyip Erdoğan İBB başkanı seçiliyor. Büyük bir coşku yaşıyoruz ama YSK, RP’li adayların kazandığı Fatih, Beykoz ve Yalova seçimlerini iptal ediyor. Coşkumuz kursağımızda kalıyor…

Ama esas darbe daha sonra geliyor. Benim seçtiğim Belediye Başkanı olan Tayyip Erdoğan, sırf bir şiir okudu diye koltuğundan alınarak hapse atılıyor. Evet evet, sırf Arif Nihat Asya’nın MEB kitaplarında yer alan bir şirini okudu diye Erdoğan’ı koltuğundan ettiler ve hapse attılar. Görev süresini tamamlayamadığı gibi seçilmesi garanti olan bir seçime giremedi bile. Yetmedi, "Senin siyasi hayatın bitti. Artık muhtar bile olamazsın" dediler. Seçtiğim başkanı alaşağı ettiler, yasakladılar, mahpusa gönderdiler…

Yıl 1995, genel seçimler. Oyumu RP’ye veriyorum ve RP 1. Parti oluyor. Tek başına olmasa bile hükümeti Erbakan Hoca kuracak. Yani Erbakan Hoca Başbakan olacak! Bu, 1970’li yıllardan beri Milli Görüş çizgisinde olan insanların yıllarca beklediği bir andı ve o an gelmişti. Sevinç gözyaşları içindeyiz ama o da ne? Müesses nizam (temsilcisi Demirel) hükümeti kurma görevini Erbakan’a vermiyor. Bütün kural ve teamülleri yıkarak, hükümet kurma görevini 1. Partinin Genel Başkanına değil de 2. Partinin Başkanına veriyor. Benim seçtiğim başbakan, başbakan olamıyor. Hüsran içindeyiz…

Yılmaz başbakanlığında ANAYOL hükümeti kuruluyor. Yaklaşık 1 yıl sonra Çiller ile kendi aralarında kavga ettikleri için hükümet yıkılıyor. Bu sefer mecburen görev Erbakan’a veriliyor ve nihayet Erbakan’ın Başbakanlığında bir hükümet kuruluyor. Yani Erbakan resmen Başbakan… mutluyuz...

Ama o da ne? Erbakan’a (ve dolayısıyla bize) hayatı dar ediyorlar. Asker bir yandan, medya bir yandan, üniversiteler bir yandan üstümüze üstümüze geliyorlar. Erbakan ve onun destekçilerine askeriyede, üniversitelerde, kamu kurumlarında kan kusturuluyor. 28 Şubat Darbesi yapılıyor. Seçilmiş Başbakan Erbakan’ı alaşağı ediyorlar.

Refah Partisini kapatıyorlar. Meclisteki vekillerinin milletvekilliklerini düşürüyor ve çoğunu yasaklı hale getiriyorlar. Yani verdiğimiz oyların hepsi tek kalemde yok sayılıyor… Aylarca, yıllarca midemize kramplar giriyor. Hafakanlar basıyor... Kabuslar görüyoruz...Tam bir çaresizlik hali…"

Mevzuya yarın devam edeceğiz…

Yarın buluşmak üzere…

Sağlıcakla kalın…