Bu satırları sana ne biricik evladın olarak, ne de azmi ve başarısıyla gurur duyduğun, mesleğini tam da içinde yeşerttiğin merhametiyle yapan bir insan olarak yazmıyorum. İlk defa isyanın eşiğindeyim anne. Ben artık her sabah işine bir yaraya daha merhem

Bu satırları sana ne biricik evladın olarak, ne de azmi ve başarısıyla gurur duyduğun, mesleğini tam da içinde yeşerttiğin merhametiyle yapan bir insan olarak yazmıyorum. İlk defa isyanın eşiğindeyim anne. Ben artık her sabah işine bir yaraya daha merhem olma umuduyla, heyecanla giden deli bir yürek değilim.

Bu satırları sana insanlığı sömürülmüş, merhameti kara bir buluta teslim olmuş, ezik yürekli bir sağlıkçı olarak yazıyorum. Ellerim titriyor yazacaklarımın korkusundan. İçimde koca bir burukluk. Yüzümde dünden kalma bir tokat izi ve gözlerim ışığı sönmüş eski bir fener gibi.. Ben artık hayat kurtaran fedakar bir el değil miyim anne..?

 

Aynen böyle haykırdı bugün senin yaşlarında bir teyze bana. Yetmiyor muyum artık? Bilgim, becerim, azmim, cesaretim mi azalan, yoksa kendime olan güvenim mi? Acı ambulans sirenleri arasında bir vakaya gittim bugün. Ses öyle derinden etkiliyordu ki, bekleyenlerin acısını içimde hissettim. Ama önümüzde giden onlarca araç duymadı bile. Kulaklarını gafletin sisli örtüsü kaplamıştı sanki. Yol vermediler. Aşıp geçesim geldi tüm engelleri. Tüm duymazlıklara inat bizi bekleyen hastanın acısıyla bağırmak istedim. Hatta mümkün olsa yalvarmak. Uzun süren cehalet savaşından sonra hasta adresine ulaştık. Henüz hastayı bile göremeden iki kişi hakaret etmeye başladı. ’’Neden geç geldiniz” diye bağırıyor ama soru sorduklarının bile farkında olamadıkları için cevabı duymaya tenezzül etmiyorlardı.

 

Ben artık onların gözünde kendi ipini çeken bir cellattım sadece. Daha ne olduğunu bile anlamadan birisinin kocaman elini, mesleğimin ağır yükünü taşıdığım küçücük omuzlarımda hissettim. Sarsılmanın etkisiyle kafamı duvara çarptım. Acıdı anne.. Kafam çok acıdı.. Ama yüreğim daha çok..

 

Sen olsan, okşasan başımdaki yara geçerdi, ya yüreğim.. Halbuki o benden çok daha önce varmıştı onların yanına. Hastalarının acısını taa derinden hissetmişti. ’’Uzaktan geldim’’ diyemedim. Gözlerinde öfkenin ateşini görüp korktuğum o insanlara göre ne kadar uzakta olabilirdim ki…??

 

‘’Acil durum gözetmeksizin, her vaka için ambulans çıkarılmasını isteyen duyarlı (?) yetkililerimiz yüzünden ambulans kalmıyor, ben koştum çok uzaklardan’’ diyemedim.’ ’Senin acınla çalan sireni duymazdan gelen insanlığa inat ben taa içimde hissettim ama sen duymadın’’ diyemedim.

 

Yüreğimi taşlarla ezdiler, canımı yaktılar ama durmadım anne. Hastanın yanına gittim. Gözlerinde ‘’yardım et‘’ diye yalvaran küçücük bir çocuk masumiyeti gördüm. O an siliverdim aklımdan her şeyi. Ben o eli tuttum. Kendi yürek yaramdan kurtulurcasına söküp aldım bedeninden acılarını. Minnet dolu bir çift bakış, iyilik dolu iki tatlı sözdü hikayenin sonu.. Sen üzülme anne..

 

Bakmaya doyamadığın gül yüzlünü soldursalar da, dokunmaya kıyamadığın kıymetline tereddüt bile etmeden vursalar da, kırılmasın diye lal olduğun yüreğimi en ağır sözlerle yaralasalar da sen üzülme.. Ben sende gördüm merhameti kucaklayıp insanlara sunmayı.. Azmin sadece iki elimin arasında koşmayı bekleyen cesur bir adım olduğunu ilk sen öğretmiştin bana. Ben hayat kurtaran cesur bir adımım şimdi. Ama yine de; tıpkı küçükken mahallede beni döven çocuklara söylediğin gibi onlara da söyle anne…

‘’YAPMAYIN..!! O SİZİN KARDEŞİNİZ…..’’