Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba.

Editör olarak yazılarımıza bir süre ara vermiştik. Şimdi Bismillah diyerek, kaldığımız yerden yeniden devam diyelim.

Malum, sadece ülkemiz değil tüm dünya sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Başımızda bir illet var ki, hayatımızı alt üst etti. Düzenlerimiz bozuldu, keyfimiz kaçtı. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Bu süreci de neredeyse bir yıldır yaşıyoruz.

Koronavirüs vakalarının artması nedeniyle bir dizi tedbir alınıyor. Tek amaç, bu illetten biran önce kurtulmak. Biraz olsun rahat bir nefes almak. Her şeyden önemlisi de can kayıplarını bir nebze de olsa azaltmak.

Belki binlerce kez yazıldı, çizildi, haber yapıldı. Ama içimizde öyle laftan anlamayanlar var ki, onlara ne desek, ne yazsak az gelir. Kesilen cezalara, her akşam haber bültenlerinde defalarca deşifre olmalarına rağmen, asla vazgeçmiyorlar, asla pes etmiyorlar ve de asla utanmıyorlar.

Ben psikolog ya da psikiyatrist değilim ama bu utanmazların hasta oldukları aşikar. Çünkü ne yapıp edip, bir yolunu bulup o izbe mekanlarda buluşup kumar oynamaya devam ediyorlar.

Kah camdan atlıyorlar, kah masanın altına, perdenin arkasına saklanıyorlar. Kumar oynandığı için mühürlenen mekanın duvarını yıkıyorlar ve ertesi akşam yine o masanın başında toplanıyorlar.

Virüs kapıp hastalanma ihtimalini bırakın bir kenara, bunu yakınlarına bulaştırıp belki de ölümlerine neden olma tehlikesi akıllarına bile gelmiyor.

Bu nasıl bir illettir ki, hiçbir şey bu adamları caydırmıyor?

İşte bağımlı olmak böyle bir şey. Adamın gözünü kör, kulağını sağır ediyor.

Acaba diyorum, baskınlarda yakalanan bu zevata para cezasının yanında bir de psikoloğa gitme cezası mı verilse.

Gerekirse ilaç tedavisi ile bu bağımlılığın kontrol altına alınması mı sağlansa.

Yoksa bu insanlar, kaç kere yakalanırsa yakalansın, ne ceza kesilirse kesilsin bu huylarından vazgeçmeyecek, hem kendi hem de yakınlarının canını tehlikeye atmaya devam edecekler.