Geçen hafta sonu Sakarya İl Sağlık Müdürü Doç. Dr. Aziz Öğütlü’yü “detay gündem” programında ağırladık.

Neşat Sazoğlu arkadaşımızla birlikte Sakarya’nın sağlık konularını Aziz Ögütlü’ye sorduk.

Sakarya İl Sağlık Müdürü Aziz Öğütlü de sorduğumuz sorulara bütün samimiyeti ile cevap verdi.

Genel hatlarıyla baktığımızda gayet doyurucu ve seviyeli bir program oldu.

Zaten görüntülerin yayınlanmasından sonra aldığımız tepkiler de bu yönde oldu…!

***

Tabi konu sağlık olunca konuşulacak çok konu oluyor.

Sıkıntılar bitmiyor.

Şikâyetler dinmiyor.

Nitekim Sakarya’daki hastane, hekim, hemşire, teknik personel, v.s gibi verilere baktığımızda çok büyük bir eksiklik görünmüyor.

Olan eksiklikler de hastanelerin yapılmasıyla doktor ve personel takviyesi ile giderilmeye çalışılıyor.

Buna rağmen sanki sağlıkta sıkıntılar bir türlü bitmiyormuş gibi bir algı ortaya çıkıyor…!

***

Galiba sıkıntının kaynağı biraz da bizden, yani insanlardan kaynaklanıyor.

Zira sisteminiz, ne kadar düzgün olursa olsun.

Hastane sayınız ne kadar çok olursa olsun.

Doktor, hemşire ekipman, donanım ne kadar yeterli olursa olsun işin içine insan faktörü girince işler bir anda değişiyor.

En şahane sisteminiz bile bir anda çöküyor.

Sıkıntılar, dertler bitmek bilmiyor…!

***

Kim ne derse desin.

Özellikle sağlık konusunda biraz fazla kolaycılığa kaçıyoruz.

Hatta fazlaca da kurnazlık yapıyoruz.

Adamın “acillik” bir işi yok.

Alt tarafı “soğuk algınlığı” var.

Bunun için kendisine sıra almaya üşeniyor.

Sonra kalkıp gece “acil servise” gidip gerçekten “acil” durumda olan birinin hakkını gasp ediyor.

Ardından da “acil servisteki” yoğunluk eleştiriliyor…!

***

Hele şu “yoğun bakım servislerindeki” sıkıntının nedeni biraz da, hatta genelde insanlardan kaynaklanıyor.

Kimse alınmasın ama son zamanlarda “yoğun bakım servisleri” amacının dışına çıktı.

Eskiden insanlar hastalarını “son nefeslerini evde versin” diye “yoğun bakım servisinden” alırdı.

Şimdilerde yaşlı hastalar “yoğun bakımda ölsünler” diye “özellikle” bırakılır oldu.

Yatır hastanı “yoğun bakım servisine.”

Günlerce haftalarca orada kalsın.

Vefat edince de cenazeni “morgdan” al.

Eve bile getirmeden “mezarlığa” götürüp defnet…!

***

Bu anlayışla “yoğun bakım servislerindeki” doluluk oranı biter mi?

Elbette bitmez.

Doktor;

- Biz elimizden geleni yaptık.

Diye hastanın durumunu açıkça söylüyor.

Kimse de;

- Hastamızı alıp gidelim.

- Evinde rahat döşeğinde son nefesini versin.

- Bari çoluk çocuk başında da “Kur’an” okuruz.

- Hem bir başka hastanın hakkını da yemeyelim.

- Yer yok diye başka şehirlere gidip sıkıntı çekmesin.

Demiyor…!

***

Netice itibariyle sağlıkta yaşanan sıkıntıları sadece sisteme ve idarecilere yüklemek işin en kolay tarafıdır.

Biraz da kendimize çekidüzen vermeyi bilsek büyük bir ihtimalle sıkıntıların yarısı kendiliğinden hallolacaktır.

Öyleyse vatandaş olarak sağlık gibi “telafisi mümkün olmayan” bir konuda önce kendimize bir çeki düzen vermeliyiz.

Hakkımıza razı olup hastaneleri hastane gibi kullanmalıyız.

Aksi takdirde ne yaparsanız yapın.

İsterseniz dünyanın en iyi sağlık sistemini kurun.

Bu anlayış devam ettiği müddetçe sağlıkta sıkıntılar bitmez…!