Asımın Nesli diyordum ya nesilmiş gerçek

İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek

diyordu Mehmet Akif dizelerinde.. Öyle de olacaktır inşallah.

Bugünlerde konserler, şenlikler ve selfi çılgınlığı üzerinden hareket eden gençlik grupları Asımın Neslini temsil etmiyor belki ama dillerinden de bu söylemleri düşürmüyorlar bir şekilde.

Ahlak ve maneviyat ölçüsünde, adaletin, iyiliğin, mazlumun yanında, zulmün zalimin dimdik karşısında  bir dindar nesil tasavvur ederken, her türlü sosyal medya mahiri, romantik çay muhabbetinden öteye gidemeyen İslamcı! Liberal gençlerimizi gördükçe üzülüyoruz.

Tüm bunların yanında İslami hassasiyetleri ön planda tutan gençlik hareketleri de yok değil. Sabah namazı buluşmaları, okuma grupları, sosyal, siyasi, kültürel gündeme dair konferanslar düzenleyenler, yağmur, kar, kış, sıcak demeden meydanlarda yumruklarını kaldırıp zalime zalim diye haykıran gençlerimiz de az değiller.

Üstad Necip Fazıl’ın zaman bendedir ve mekan bana emanettir şuurunda bir gençlik diye tasvir ettiği kahrolsun reel politik yaşasın hayal politik diyen gençlerimiz inşallah Asımın Neslini yaşatacaklardır.

İşte bu gençlikten beklediğimiz belki de üstadın “Herkes öylesine dünyevi meselelere daldı ki asıl meseleler heybede bırakıldı” sitemine cevap verecek bir nesil olmalarıdır.

‘’Zulüm bizdense ben bizden değilim’’ diyen Rachel Corrie,

 “Biz de zalimlerden olursak zulme karşı savaşmamızın bir anlamı kalmaz. Kitaba uyacağız!" diyen Aliya İzzetbegoviç,

“Adaleti tesis etmenin temel şartı, hakkı üstün tutan bir zihniyete sahip olmaktır. Kuvveti üstün tutanlar adaleti tesis edemezler” diyen bir Prof. Dr. Necmettin Erbakan var iken sosyal medya ikoncanlarını hayal eden klavye mücahidi ve mücahidelerimizi “Gencin süsü güzel ahlaktır” hadisi şerifine havale ediyorum.

1980 askeri darbesi ürünü yasalar ve yaşamlar ile 28 Şubat post modern darbesi karar alıcıları idealsiz, ideolojisiz ve sorumsuz bir nesli ve o günlerden kalan temkinli davranma ve tedbirli olma alışkanlığı ile evinden işine, işinden evine giden, eşiyle çocuğuyla mutlu mesut bir memur hayatı armağan ettiler bizlere.  Bir milyonu bulan din adamı ve yine sayıları bir milyonun üzerinde olan eğitimciler olarak bizlere; bu süreçte hiç mi sorumluluğumuz yok? Bir düşünelim derim.