Ortaokulda edebiyat öğretmenimiz bir ülkede insanlara gülümsemeyi öğretmek isterseniz buna nerden başlarsınız diye sormuştu. Hep bir ağızdan o zamanki siyasi ekonomik atmosferden midir nedir askerden polisten diye cevaplar vermiştik. Hiç birimizin aklına okullardan başlamak gelmemişti.

Evet, bir ülkeye bir millete halka top yekûn bir şey öğretecek isek bunun adresi okullar olmalı. Ama ne öğreteceğimiz de önemli. Mesela bizim ortaokul yıllarında olduğu gibi fen bilgisi derslerinde insanlar için düşünen hayvandır ifadesi olmamalı. Bir arkadaşım yazdığı kitaba ‘’Milli Eğitim Sistemi ya da Sistematik Soykırım’’ adını vermişti yaklaşık on yıl önce.

Milli Eğitim Sistemi ve okullar tabiî ki kendimiz ve ülkemiz için çok önemli. Artık her ne kadar okullarımız bir şekilde eğitimden el ayak çektirilip öğretime mecburi istikamet verilse de. Okullarımızda milli eğitimin yakın hedefleri ön plana alınıp uzak ve genel hedefler içinde önemli yer tutan milli manevi değerlerden uzaklaşınca bireysellik, çıkar ilişkileri ve bencillik arttı. Artık bu sistemde yetişen nesil ihtiyaç duymadığı insana selamı kesti nerdeyse.

Günümüz karar alma mekanizmaları tekrardan değerler eğitimine dönüş için çalışmalar yapsa da bu değerlere inanan eğitimci ve idareci bulmak çok kolay değil maalesef. Artık okullarımız da iş yoğunluğundan mıdır bilmiyorum nesil yetiştirme adına proje değil de sanki her şey iş ve işlem, dosya ya da evrak işi gözüyle yapılıyor. Dolayısı ile şefkat, merhamet, sevgi, saygı, dostluk, ekip ruhu vb gibi değerlerin sadece tanımları biliniyor. Sosyal medya üzerinde her türlü merhamet gösterilen işçi, işsiz, kimsesiz, dilenci, mülteciye sokakta burun kıvrılıyor.

Tüm bunların yanında sorumluluk sahibi duyarlı bir nesilde yok değil. Evrensel değerler de diyebileceğimiz yardımseverlik iyilik gibi kavramları tam anlamıyla yaşayan yaşatan insanlar bunlar. Hani derler ya dünya bu insanların hatırına dönüyor diye. Tam olarak onlardan bahsediyorum. Birkaç örnek verecek olursak saf ve tertemiz çocuklar var mesela. Bir marketten satmak için kâğıt mendil satın alan çocuk para üstünü market kasası önündeki LÖSEV in kumbarasına atarken çekilmiş bir fotoğraf var. Suriyeli bir kız çocuğu elindeki ekmeği oyun arkadaşlarının sırasıyla tek tek ısırmalarına izin veriyor.  

Sakarya’da ihtiyaç sahibi, yetim ve veya mülteci evlerine biraz market alışverişi yaparak zaman zaman ziyaretler yapıyoruz. Gittiğimiz evlerde ne tür ihtiyaçlar var neler yapılabilir notlar alıyoruz ve elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyoruz. Son ziyaretimizde Suriyeli mülteci bir eve konuk olduk. Eski bir apartmanda 3 kardeş aile bir ev kiralamışlar. Kısıtlı imkânlar ile geçinmeye çalışıyorlar. Biz ihtiyaçlarını vb konuşurken bir hareketlilik hissettik ve tercümanımıza bir şey hazırlamasınlar toplantıya yetişmemiz lazım dedik zamanımız yok dedik. Aldığımız cevap tek başına ders niteliğinde ‘’biz de misafir ikramsız gönderilmez bir şey ikram etmemiz lazım ‘’ oldu. Bunları görünce ister istemez insanlık ölmemiş! Ölmemeli diyor insan ..

Ortadoğu bataklığı değil, Cihan Devleti Osmanlı hâkimiyetinde 400 yıl kalan kadim bir millet Bilad-ı Şam. Keşke okullarımızda Osmanlı tarihi anlatılırken hangi savaşlar, padişahlar, antlaşmalar, antlaşma maddeleri, isyanlar, baskınlar değil de Osmanlının üç kıtada yüzlerce yıl kimsenin burnu kanamadan nasıl adaletle hükmettiği, olası zulümlere nasıl önlemler aldığı anlatılsa. Belki o zaman 400 yıl kavgasız gürültüsüz huzur içinde birlikte aynı devlete tabi olduğumuz Filistin ve Suriye’yi 50 yıldır peşinden koştuğumuz kompleksimiz Avrupa Birliğinden daha çok sahipleniriz ve İslam birliği derdine düşeriz.

Eğitim öğretim faaliyetlerinin iş yükü olmaktan çıkıp bu ülkenin geleceğine yapılan en büyük yatırım olarak ve eğitimcilerin bir memur değil irfan ordusu olarak görüldüğü günleri görebilmek umudu ile...