Evimden ve iş yerimden hiç eksik etmediğim “Türkiye Gazetesi” takviminin ön ve arka yüzünü her gün okurum.

Dün de arka yaprakta “Murat Öztekin” imzalı bir “makale” vardı.

“Eski yıllar” başlıklı bu “makaleyi” okurken baktım konu Adapazarlı Makedon göçmeni saatçi Şakir Usta ile ilgili.

Makaleyi bir solukta baştan sona okudum.

Hoşuma gitti.

İçinde önemli mesajlar vardı.

Dolayısıyla bugün köşeme bu makaleyi almak istedim.

Baştan sona okumanızı tavsiye ederim.

İnşallah siz de beğenirsiniz.

İşte “Eski Yıllar” başlıklı o makale…;

***

“Şakir Usta, yarım asırdır Kapalıçarşı’nın tek kolunuzu dahi açamayacağınız mekânlarında çalışan bir saat tamircisi ve satıcısı.

Anlatmaya başlıyor;

- 1950’lerin sonunda Makedonya’dan Türkiye’ye bir göç furyası başladı.

- Biz de o göçün bir parçasıydık.

- Komünist Tito hükümetinden kurtulmak için bereketli topraklarımızı, güzel havalı şehirlerimizi ardımızda bıraktık.

- Kapalıçarşı’da amca oğlumun yanında saat tamirciliğini öğrenmeye başladım…!

***

- Önceleri saat çok değerliydi.

- Meselâ 60’lı yıllarda bir saati Reşat altını gibi bozdurabiliyordunuz.

- Hem de saat kullanmaya mecbur hissediyordunuz kendinizi.

- Saati olanlar da parmakla gösteriliyordu.

- Meselâ, babamın bir saati vardı, ne zaman resim çektirecek olsak onu kolumuza takardık…!

***

Saat tamirciliği çok zor bir meslek.

Her bir aletin artık çok fazla teferruatı var.

Düşünün bir saatin içerisinde üç yüzden fazla parça mevcut.

Uzun müddet uğraşıp da saatten gelen tik tak sesini duymak paha biçilemez.

1,5 metrekarelik saat dükkânında oturduğu küçük koltuğun altını depo yapmış, dünyalar sığdırılıyor çekmecelere…!

***

Şakir Usta, Makedonya’da Tito günlerini hiç unutamıyor;

- Makedonya’dayken bize maddi manevi baskı vardı.

- Câmi hocası olan amcam, 7 yaşımdayken bana Kur’ân-ı kerîm öğretmek istemişti.

- Ancak elimde elifba ile yanımızdaki amcalara bile geçemiyordum.

- Babamlar çok düşündüler, en sonunda sırf benim Kur’ân öğrenebilmem için evin duvarını deldiler.

- Böylece o delikten geçerek Kur’ân-ı kerîm okumayı öğrenebildim.

- Bir ara, Hristiyanlarla kız alıp vermemiz istendi, Müslüman kızları da askere çağrılıyordu.

- Babam ve annem ölmeye râzı oldular ancak buna râzı olmadılar.

- Her şeyi göze alarak yollara düştük…!

***

- Türkiye’ye geldiğimizde hayal kırıklığı yaşadım.

- Adapazarı’na göçtüğümüz ilk aylarda Ramazan günü bir adamın ulu orta sigara içtiğini gördüm.

- Ağzım açık kaldı, hızla eve dönüp anneme seslendim;

- Anne, anne!

- Burada da gâvurlar var…!

***

- Türkiye’de böyle bir tabloyla karşılaşacağımı hayâl bile edemezdim.

- Hâlbuki Makedonya’daki köyümüz olan Kırçova’da, İslâmiyet çok ciddi bir şekilde yaşanırdı;

- Kimse namazlarını bırakmaz, harem ve selâmlık titizlikle tatbik edilirdi…!

***

Hey gidi Şakir Usta hey!

Hala hayatta mısın bilmiyorum.

Hayatta isen Allah sağlıklı uzun ömürler versin.

Eğer bu dünyadan göçtün ise Allah Rahmet eylesin.

Nur içinde yat.

Zira Adapazarı’nın bugünkü hali bildiğin gibi değil…!