Kıbrıs Barış Harekâtı başladığında henüz 12-13 yaşlarındaydım.

Tabi harekât başlar başlamaz evimizdeki radyo bir açıldı ve harekât bitinceye kadar da kapanmadı.

Saat başı radyodan Kıbrıs Barış Harekâtı ile ilgili haberleri alıyorduk.

Tabi “Mehmetçik” destan yazdıkça bizim de göğsümüz kabarıyordu.

“Milli Duygularımız” depreşiyordu.

Hani izin verseler Kıbrıs’ta cepheye gitmeye hazırdık…!

***

O günlerde radyoda harekât ile ilgili haberler geçtikten sonra “kahramanlık” türküleri çalardı.

Bu türkülerin vazgeçilmez ismi de rahmetli “Hasan Mutlucan’dan” başkası değildi.

O gür sesi ile kahramanlık türkülerimizi patlattı mı “tüylerimiz diken, diken” olurdu.

Adeta “Mehmetçikle” aynı cephede çarpışıyormuş gibi olurduk.

Kıbrıs Barış Harekâtı millet olarak hepimizi böyle birleştirmişti…!

***

Sonra bir gün rahmetli eniştem koltuğunun altında pikap, elinde de bir plak ile çıka geldi.

O tarihlerde öyle her evde pikap falan yoktu.

Pikap dediğin bir ev için lükstü.

Bizim de o lüksümüz yoktu.

Neyse,

Elindeki plağı gösterip;

- Bakın size ne dinleteceğim!

Dedi.

Pikaba plağa yerleştirdi ve başladı çalmaya…!

***

Radyodan belirli dönemlerde dinlediğimiz ve bildik bir türkünün müzik sesiydi.

Ancak “güftesi” farklıydı.

Yanılmıyorsam sözleri şöyle başlıyordu;

- Sabah Mersindeydiler.

- Öğlen Girne’ye girdiler.

- Beşparmak Dağlarını aşarak.

- Akşama Lefkoşe’ye indiler.

Sonra da o meşhur “nakarat” başlıyordu.

- Hey gidinin Yunanı.

- Yunanı, bellediler mi a...ı!

***

Bugünlerde Yunan azmaya başlayınca yine aklıma o şarkı geldi.

Doğrusu Yunanın kendisi bilir.

Zira bu defa ki öyle Kıbrıs Barış Harekâtı gibi yarım kalmaz.

Dahası Yunanın bellenecek bir tarafı kalmaz.

Adalara kadar gireriz.

Darmadağın edip Atina’ya “Bayrağı” dikeriz…!

***

Bu arada içimizdeki Yunanlıları bu yazımla incittiysem “özür dilemiyorum.”

Hatta yukarıda sözlerini yazdığım o şarkının “nakarat” kısmını onlara armağan ediyorum;

- Hey gidinin Yunanı.

- Yunanı, bellediler mi a...ı!

Bak ya;

Tüylerim gene diken, diken oldu…!