Dün hemen başucumdaki Türkiye Gazetesi Takvim yaprağının arka yüzünde okuduğum yazı çok hoşuma gitti.

Dolayısıyla bugün bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.

İnsanların gözünü mal mülk bürüdüğü bugünkü ortamda anlayana çok manidar bir kıssadan hisse!

İnşallah bu yazıdan başta biz olmak üzere herkes kendine bir anlam çıkartır.

İşte o yazı…;

***

Bir ülkenin padişahı, su kıyısında gezerken, balık yakalamak için oltasını suya atan, gariban birini görerek ilgilenir ve adama şunu der;

- Oltana ben burada iken ilk takılan şey ne olursa, sana onun ağırlığınca altın vereceğim.

Biraz sonra oltaya takıla takıla ortası delik bir kemik takılır.

Hükümdar balıkçıya;

- Ne yapalım, şansın bu kadarmış.

Diyerek onu da alıp saraya dönerler.

Saraya varınca adamlarına, balıkçıya elindeki kemiğin ağırlığınca altın vermelerini emreder.

Kemiği terazinin bir kefesine koyarlar ve öbür kefesine de altın koymaya başlarlar.

5, 10, 20, 50 diyerek altınları koyarlar ama kemiğin bulunduğu terazi kefesi yerinden oynamaz.

Altını doldurmaya devam ederler.

Terazinin kefesi dolar taşar ama kemik tarafı yerinden kımıldamaz.

Bunda bir hikmet olduğunu anlarlar.

Âlim bir zat çağırıp bunun hikmetinin ne olduğunu sorarlar.

O mübârek zat kemiğe baktıktan sonra şu açıklamada bulunur;

- Bu kemik açgözlü bir insanın göz çukurudur.

- Siz bunu tartmak için bütün hazineyi koysanız yine yerinden oynatamazsınız.

- Çünkü doymaz.

- Ama bir avuç toprak bunu doyurur.

Nitekim bir avuç toprak alıp terazinin kefesine koyduklarında, terazinin kemik bulunan kefesi yukarı kalkıverir…!

***

Evet, ne kadar açgözlü olsak da eninde sonunda gözümüzü bir avuç toprak doyuracak.

Öyleyse bu kadar para, pul, makam ve mevki hırsı niye?

Galiba bu sorunun cevabını bulduğumuzda çok geç olacak.

Başımız “teneşir” tahtasına vurduğunda ancak “dank” edecek.

İşte o zaman gözümüzü bürüyen mal, mülk, makam ve mevki bizi kurtaramayacak…!