Kaç saattir ekrana bakıyorum bilemedim. Elim tuşlara gidip gidip, geri dönüyor.

Nereden başlanır, ne nedir, nasıl dile getirilir? Söyleyecek, yazacak o kadar çok şey var ki. Ama duygularımı ifade edebilecek her kelime yetersiz, her kelime anlamsız, boş.

Böyle bir vahşetin ardından ne söylenebilir ki?

Sadece Sakarya değil, tüm Türkiye ağladı 9 aylık hamile 20 yaşındaki anne ile 10 aylık yavrusuna.

Oysa onlar zulümden, savaştan, tecavüzden kaçıp sığınmışlardı bizim topraklarımıza.

Sığınmışlardı ama biz onları koruyamadık!

Sığınmacılarla ilgili son günlerde artan kışkırtıcı paylaşımların, provokatörlerin de cesaret verdiği iki vahşinin yaptığı ise Suriye’deki zulmü bile gölgede bıraktı.

Hani onları istemeyenler vardı ya, sığınmacıları istemiyoruz, ülkelerine geri dönsünler diyenler; Emani ve iki yavrusu şimdi Suriye’ye gitti. Bir daha hiç geri dönmemek üzere hem de.

Bu işte her kimin vebali var ise, hiç şüphesiz ki ilahi adalet mutlaka bir gün gerekeni yapacaktır.

Ve iki vahşi. Onlar yakalandı ve şimdi cezaevinde. Ancak beklentimiz, yargının bu iki caniyi en ağır şekilde cezalandırması.

Peki, ağırlaştırılmış müebbet bile alsalar, yaşanan vahşet içimizdeki öfkeyi dindirebilir mi?

Tabi ki hayır. İnsan demeye bile dilimizin varmadığı bu iki kişi için idam cezası verilsin dediğinizi duyar gibiyim.

Kim bilir, belki de toplumun her kesiminin açıkça dile getirdiği gibi idam cezası gelir de, yüreklerimize biraz su serpilir.

Ve son olarak; Sakarya’nın böyle insanlık dışı bir olayla anılması da üzüntümüzü artıran başka bir konu.

“Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;

Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;

Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,

Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;

…………

Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?

Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!

………..

Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya!

Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

………..

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.

Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,

Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;

Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;

……….

Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;

Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!”