Son yıllarda ortaya atılan ve ayrılıkçılığı teşvik eden Türkçe Edebiyat terimi hakkında tartışmalar devam ediyor.

Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barış Doster, çeşitli adlar taşıyan bazı  kurumların, edebiyat eserlerini ya da filmleri sınıflandırırken  “Türk edebiyatı”, “Türk sineması” ifadesini değiştirdiğini, bunların yerine Türkçe Edebiyat, Türkiye Edebiyatı, Yerli Edebiyat” ve “Türkiye sineması", "yerli sinema” gibi ifadeler kullanarak bölücülük yaptığını söyledi.

Doster, özellikle bir yayınevinin akademiyi ve beyinleri zehirlemek için yayınladığı kitaplarda "Türkçe şiir" dediğini, "Türk şiiri" diyemediğini, "Türkiye edebiyatı" diyerek "Türk edebiyatı" ifadesine dilinin varmadığını belirterek bunların Türk kimliği aleyhine çalıştıklarını söyledi. Doster, "Bunlar Sevr’in günümüzdeki temsilcileri" ifadelerini kullandı.

Kadıköy Belediyesi'nin önceki başkan yönetimini örnek veren Doster, şöyle konuştu:
"Yazmışlar Alman Sineması, Fransız Sineması, Amerikan Sineması, İngiliz Sineması ama Türk Sineması değil. Peki ne sineması, Türkiye Sineması."

Türkiye'de bir kesimin Türk milleti, Türk kültürü ve Türk tarihi aleyhine yıkıcı propagandalar yaptığını anlatan Barış Doster, "İster 'yetmez ama evetçi' deyin, ister, 'özür diliyoruz.com' deyin, bunlar biliyorsunuz Ermeni iddialarını savunmaktadır. Bu kitle maalesef siyasette, akademide, bürokraside, sivil örgütler ve sendikalarda çok güçlüler." dedi.

Doster, geçtiğimiz günlerde hem Mehmet Şimşek hem de iki büyükşehir belediye başkanının ağzından 'yerel halk' ifadesinin duyulduğunu belirterek, "Siz nasıl Türk milletine 'yerel halk' dersiniz. Biz sadece anayasal düzlemde vatandaş değiliz, anayasal düzlemde vatandaş olmamızdan daha güçlü, daha köklü, daha kadim bir milletiz. Anayasa bugün yazılır yarın değiştirilebilir. Ama bizim tarihsel ve toplumsal anlamda, kültürel ve duygusal anlamda milletleşmemiz çok daha güçlüdür." diye konuştu. 

TÜRKİYE’DE TÜRK KÜLTÜRÜNE PERVASIZ SALDIRI
Hukukçu, edebiyat öğretmeni, yazar Hüseyin Özbek de, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Türk kültürüne, Türk kimliğine saldırının tüm hızıyla devam ettiğini söyledi.
Şaşırtıcı olanın dışarıdan değil içeriden bir saldırı olması olduğunu anlatan Özbek, şöyle konuştu:
"Dış kurgulu strateji, ülke içindeki lobiler tarafından uygulanıyor. Medyada, edebiyat, sanat dünyasında çok etkinler. Türk Milleti ile hiçbir ortak paydaları yok. Türk milletinin değerlerini, ideallerini paylaşmıyorlar. Yazılı ve görsel medyada, sanat camiasında, akademik dünyamızda tartışılmaz birer otorite, birer kanaat önderi olarak takdim ediliyor, verilen ödüllerle pozisyonları kuvvetlendiriliyor."  

Sözde aydın olarak tanıtılan bu kişilerin Türk adını, sadece aşağılamak, alay konusu yapmak, karikatürleştirmek istediklerinde kullandığını belirten Özbek, şunları söyledi:
"Bunun dışında Türkiye (o da şimdilik) ya da Türkiyeli  tanımını kullanıyorlar. Türk edebiyatı, Türk tiyatrosu, Türk şiiri, Türk sineması demiyorlar. Türkiye edebiyatı, Türkiye tiyatrosu, Türkiye şiiri, Türkiye romanı diyorlar.  Türkiye’de Türk milletinin sırtından kazanan, kimi Holdinglerin, kimi bankaların uzantısı yayınevleri, Türk adını kullanmamaya özen gösteriyorlar."

Türkiye’yi Türklükten arındırma stratejisinin “Kültürel Açılım” döneminin yaşandığını anlatan Özbek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tesadüf, ya da özensizlik ile açıklanamayacak sinsi bir strateji uygulanıyor. Akademik ve sanat dünyamızı zehirleyen sistematik bir kültürel radyasyon yayıyorlar. Türk Milletinin tarihten gelen, kuşaktan kuşağa aktarılarak geliştirilen derin bilinçaltını dumura uğratma ve buharlaştırma amaçlı bir program uygulanıyor. Türk kimliği ve Türklük duyarlılığını, Türklük bilincini koruyan sanatçılar sanat dünyasından, medyadan dışlanıp, adeta aforoz ediliyor. Kitabını yayınlatmak isteyen, ürününü pazarlamak, bu camiada yer edinmek isteyen kimileri, bu sistematik mobbinge boyun eğiyor ya da büsbütün teslim oluyor!"

Benzeri bir kimliksizleşmeyi Osmanlının çöküş döneminde de yaşadığımızı belirten Özbek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Ama o dönemde Ömer Seyfettinler, Mehmet Emin Yurdakullar, Ziya Gökalplar, Yusuf Akçuralar çıkarmıştık. Şimdi bu gidiş hiç de hayra alamet değil. Ama kendi kendimize sormak ve doğru yanıtı vermek zorundayız. Bu gayrı milli, fonlu, sinsi saldırı karşısında mücadeleden vazgeçip susacak, her şeyi oluruna mı bırakacağız, yoksa kültürel bir müdafaayı hukuk seddiyle fonlu ve gayrı milli saldırıya, artık yeter, dur mu diyeceğiz? İşte bütün mesele bu!"  / Hüdavendigâr Onur