Yarın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Sakarya’ya geliyor.

Bugünkü yazımı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti üzerine kuracaktım.

Ancak hafta sonu Yeni Zelanda’da yaşanan olay bizleri derinden sarstı.

İnsanda ne yazacak, ne de yorum yapacak durum bıraktı.

Dolayısıyla ne yazacağımızı, neye nereden başlayacağımızı şaşırdık…!

***

Elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan Sakarya’ya gelip ilimizle ilgili çok şeyler söyleyecektir.

Sakarya’da yaşayan herkesi mutlu edecek “müjdeler” verecektir.

Elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sakarya ile ilgili vereceği “müjdeler” de ilimiz için önemlidir.

Bunun aksini söylemek zaten mümkün değildir…!

***

Fakat Yeni Zelanda’da yaşananlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “misyonunun” sadece yerel yönetimler ve Türkiye ile sınırlı olmadığını bir kez daha gösterdi.

Nitekim Yeni Zelanda da yaşanan ve hepimizi derinden yaralayan bu saldırı sonrası her zaman olduğu gibi “İslam Alemi” sessiz kaldı.

Hatta “cılız” diyeceğimiz tepki bile ortaya konmadı.

Yine Cumhurbaşkanı Erdoğan çıkıp bu olaya “yüksek perdeden” tepkisini ortaya koydu.

Dünyaya “mesajını” net bir şekilde verdi…!

***

Kim ne derse desin.

Bu yönüyle baktığımızda Cumhurbaşkanı Erdoğan sadece Türkiye’nin değil bütün “İslam Alemi’nin” de lideridir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan olmasa “İslam Alemi” mahzun ve garip kalır.

Bu olaylar karşısında “kuru” bir iki kınamayla konu geçiştirilir.

Belki de İslam’a ve Müslümanlara yapılan saldırıların dozu artar.

Müslümanlar daha fazla “itilip-kakılmaya” mahkum olur…!

***

Nitekim Yeni Zelanda saldırganının verdiği mesajlar da bunu doğruluyor.

Ta anasının dingilindeki Yeni Zelanda’da yaşayan “şerefsiz”, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “tehdit” ediyorsa bunun başka bir anlamı yoktur.

Ayasofya, Osmanlı ve Türkler ile ilgili “nefret” içeren “mesajlar” veriliyorsa “hedef” bellidir.

O “hedef” Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır…!

***

Kim ne derse desin!

Her ne kadar “kızsak” da, “darılsak” da, “küssek” de Türkiye’nin ve “İslam Alemi’nin” Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ihtiyacı vardır.

Dolayısıyla gün “kırılmanın, darılmanın” ve “küsmenin” zamanı değildir.

Tam tersi gün, “kırgınlıkları, dargınlıkları” ve “küskünlükleri” bir kenara bırakma günüdür.

Şahsi bir takım hesapları ve yaşanan olumsuzlukları unutma zamanıdır.

Gün “duygularımızla” hareket etme günü değildir.

Kısacası gün “fesimizi önümüze alıp” bir daha düşünme günüdür…!