Yıl 1999, genel seçimler. Oyumu RP’den sonra kurulan Fazilet Partisine veriyorum. Ama yine aynı şeyler oluyor. Seçerek meclise gönderdiğim milletvekilini "Dışarı, dışarı" naraları ile meclisten dışarı atıyorlar. Hakaretin ardı arkası yok. Üstelik partiyi de kapatıyorlar. Yine seçtiğim milletvekilleri için siyasi yasaklar koyuyorlar. Yani verdiğim oyları yine yok sayıyor, hepsini çöpe atıyor ve üstelik de bize hakaret ediyorlar. Her defasında… Çaresizlik içindeyiz...

Ve yıl 2002, genel seçimler. Bu sefer İstanbul 1. Bölge seçmeniyim ve tevafuka bak ki, oy vereceğim partinin liste başı yine Tayyip Erdoğan. Oyumu yine ona vermeye hazırlanıyorum. Bu sefer kesin seçeceğim. Zira partisi zaten favori ve seçilememe şansı yok. Ama seçemiyorum. Hatta oyumu ona veremiyorum bile. Çünkü seçime birkaç hafta kala YSK Erdoğan’ın ismini çiziyor. Yani Erdoğan seçime giremiyor. Partisi %34 ile tek başına iktidar oluyor ama genel başkanı olarak kendisi seçime giremiyor bile… YSK, Türkiye genelinde 1. olan ve benim de oy vermeye hazırlandığım bir partinin Genel Başkanını seçime sokmuyor. Yani başbakan olması gereken Erdoğan, milletvekili bile olamıyor…

Ancak aylar sonra -ara seçimle- milletvekili olabiliyor. Onu da Milletvekili/Başbakan olsun da ekonomik koşullar nedeni ile 1-2 yıl içinde silinsin gitsin, Erdoğan karizması bitsin diye mecburen yapıyorlar (bunu Baykal bizzat itiraf ediyor).

Ve yıl 2007. Cumhurbaşkanı seçimi var. Meclisteki çoğunluğu nedeniyle doğal olarak AK Parti'den bir isim Cumhurbaşkanı seçilecek. Bu, anasının ak sütü gibi onun hakkı... Ama seçtirmiyorlar. Daha önce Özal 263 vekil oyu, Demirel 244 vekil oyu, Sezer 330 vekil oyu ile Cumhurbaşkanı seçilirken, AK Parti adayı Gül, aldığı 352 vekil oyuna rağmen Cumhurbaşkanı seçilemiyor. Niye? Çünkü CHP 367 garabeti diye bir şey çıkarıyor ve Anayasa Mahkemesine gidiyor. Anayasa Mahkemesi de "Evet, 367 gerekli’’ diyor. Benim seçtiğim Milletvekillerinin oylarını yok sayıyor ve AK Partiye (dolayısıyla bize) Cumhurbaşkanı seçemezsin diyorlar. Yetmiyor, ordu hükümete e-muhtıra veriyor, Cumhurbaşkanı seçmeye teşebbüs etti diye tehdit ediliyor. CHP de bu tehditlerini Cumhuriyet mitingleri ile sokaklara taşıyor. Velhasıl oylarımı(zı) yine gasp ediyorlar.

Üzerine AK Parti erken seçime gidiyor ve %47 ile tekrar iktidar oluyor ama o da ne? 14 Mart 2008’de (ki o gün Tıp Bayramı idi) kapatma davası açılıyor. Gerekçe ne? Başörtüsünün üniversitelerde serbest olmasını sağlayacak bir kanun çıkarmak! Büyük suç!

Ve yıl 2009. 2008’de açılan kapatma davası karara bağlanıyor. Anayasa Mahkemesi, tek başına iktidar olan bir parti için, halkın %47 oyunu alan bir parti için kapatma kararı veriyor. Evet evet, Anayasa Mahkemesi bundan 50 yıl önce değil yalnızca 10 yıl önce benim de içinde bulunduğum milyonlarca oyu bulunan bir parti için (üstelik de iktidarda iken) kapatılsın diyor. Ama karar 6/5 ile alındığı için (7/4 olmadığı için) AK Parti -şartlı serbest bırakılan hükümlüler gibi- yakın takibe alınıyor ve yeni bir suç! İşlemediği takdirde kapatma kararı hazine yardımı kesilerek para cezasına çevriliyor. Yani bir bakıma AK Parti'nin eli kolu bağlanıyor. Demokrasi adına seçmen için bundan daha büyük bir aşağılama olabilir mi?

Bu mevzuya, yarın da devam…

Sağlıcakla kalın…