Hep siyaset ve iç karartıcı şeyler yazacak değiliz ya. Bugün de tarihimiz için önemli bir yer tutan “Çanakkale Savaşı” ile ilgili bir yazı yazayım istedim.Gerçi bizim yazacaklarımız 1915 tarihinin 18 Mart günü, “Çanakkale’de” 250 bin “şehit” verdiğimiz ka
Hep siyaset ve iç karartıcı şeyler yazacak değiliz ya. Bugün de tarihimiz için önemli bir yer tutan “Çanakkale Savaşı” ile ilgili bir yazı yazayım istedim.
Gerçi bizim yazacaklarımız 1915 tarihinin 18 Mart günü, “Çanakkale’de” 250 bin “şehit” verdiğimiz kahraman vatan evlatlarının mücadelesini anlatmaya yetmez.
Yine de “anneannemin kardeşlerini” yani annemin iki dayısını “Çanakkale’de” düşmana karşı “şehit” vermiş biri olarak onların hatıralarını yâd etmek istiyorum…
Evet, takvim yaprakları her yıl 18 Mart’ı gösterdiğinde içim bambaşka bir duygu kaplar. Zira bugünün bizim için ayrı bir önem ve gururu var.
Dolayısıyla, geçmiş yıllarda “Türkiye Gazetesi’nde” Vehbi Tülek’in “Çanakkale Zaferi” ile ilgili yazdığı şu yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ben okuduğumda çok etkilenmiştim. Her yıl 18 Mart “Çanakkale Şehitleri’ni Anma Günü’nü” geldiğinde de hep bu yazıyı hatırlarım. İşte o yazı…;
“Çanakkale Savaşı’nın en kanlı sahneleri yaşanıyordu. Kocadere Köyü’ne büyük bir “Sargı evi” kuruldu.
Kimi Urfalı, kimi Bosnalı, kimi Sivaslı, çok sayıda yaralı buraya getiriliyor ve tedavi ediliyordu.
Yaralı kahraman erlerden biri de Lâpseki’nin Beypaş Köyünden “Halil’di.” Yarası çok ağırdı.
Nefes alıp vermesi gittikçe zorlaşıyordu. Kesik kesik kelimelerle komutanına; ‘Komutanım, dedi.
Ölme ihtimalim çok. Şu yazılı notumu arkadaşıma ulaştırın. Ben köylüm Lâpsekili İbrahim Onbaşından bir Mecidiye borç aldıydım.
Kendisini bir daha göremedim. Belki ölebilirim. Borçlu ölürsem söyleyin hakkını bana helâl etsin.’
Komutan çok duygulandı. Kırmızıya boyanmış alnını eliyle silip saçını okşarken cevap verdi;
Sen merak etme evlâdım. Ve... Kahraman er Halil, biraz sonra komutanının kolları arasında “şehit” oldu.
Sargı evine sürekli yaralılar getiriliyor, bunlardan çoğu daha buraya ulaşmadan şehit düşüyordu.
Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyordu. Fazla zaman geçmedi. Komutana yeni bir künye ve yanında bir not ulaştı.
Komutan daha gözyaşlarını silememişti. İçinde bir not bulunan kâğıdı açıp okuyunca, olduğu yere yığılıp kaldı.
Ellerini yüzüne kapatıp hüngür, hüngür ağlamaya başladı. O kâğıttaki not şöyleydi:
“Ben Beypaş köyünden arkadaşım ‘Halil’e’ bir Mecidiye borç verdiydim.
Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin. Ben hakkımı helal ettim.”
İşte “Çanakkale’den er Halil’in mektubu” böyle. Maalesef artık bu inanca sahip “Haliller” yetiştiremediğimiz için başımız beladan kurtulmuyor. Ne dersiniz…?
Next