Muhabirliğe ilk başladığımız yıllarda şöyle bir serzeniş vardı;

- Eline fotoğraf makinesi geçiren “gazeteciyim” diye ortalıkta dolaşıyor.

O zamanlar bu tiplere illet olurduk.

Zira ellerinde fotoğraf makinesi ile o toplantıdan bu toplantıya koşup ortalık yerde şakır şakır fotoğraf çekerlerdi.

Ancak çektikleri bu fotoğraflar hiçbir yerde yayınlanmazdı.

Çünkü o fotoğraf makinelerinin içinde hiç film olmazdı.

36 pozluk bir film oldukça pahalı idi.

Hele bu filmlerden fotoğraf bastırmak başlı başına maliyetti…!

***

İşin kötüsü bu tipler davet edilmedikleri halde hiçbir “basın toplantısını” ve “daveti” kaçırmazlardı.

En başköşede oturur kendilerini olmayan bir “gazetenin” veya ajansın temsilcisi olarak tanıtırlardı.

Maalesef zamanın siyasileri ve bürokratları da aynen bugün olduğu gibi bunları dikkate alırdı.

Mesleğin tozunu, toprağını ciğerlerine çeken “gazetecilere” bunlara olduğu kadar itibar gösterilmezdi…!

***

Sonra bir de duyardık ki;

Falanca sözde “gazeteci” bir siyasetçiyi kafalamış “sağıp” duruyor.

Sağlam bir bürokrat ile “kanka” olmuş devlet dairesinde “terör” estiriyor.

- Seni işe aldıracağım.

Deyip sokaktaki insanları söğüşlüyor.

- Senin “makam” işini halledeceğim.

Diye memurlardan “indiragandi” yapıyor.

Hatta “kanka” olduğu müdürü bile;

- Senin tayin terfi işini falanca siyasetçiyle hallettim.

Yalanıyla kandırıp “yolunu” buluyor…!

***

Gülmeyin.

Hele;

- Yok canım daha neler?

Deyip abarttığımı falan düşünmeyin.

Yeminle bir dönem bu ve daha beter işler oldu.

Bu şehirde “silah ruhsatı” başta olmak üzere ne “borsalar” kuruldu…!

***

Bugün için değişen tek şey “teknoloji” oldu.

Şimdilerde ise;

- Elinde “akıllı telefonu” bulunan “gazeteci” oldu.

Ve ya;

Kendine site açan, “facebokta” bir iki paylaşım yapan başımıza “gazeteci” kesildi.

Elinde bir “cep telefonu” ortalık yerde dolaşıp durur.

Anlarmış gibi fotoğraf çeker, not tutar.

Ama oturup iki kelimeyi bir araya getiremez.

Bir “gazeteci” haberi toparlayıp haber sitesinde ve ajansında yayınlayınca “kopyalayıp” kendi sitesine veya “facebok” sayfasına koyar.

Altına da “utanmadan” kendi adını yazar…!

***

Ne yazık ki eskiden olduğu gibi bugün de bu tipler şehrin siyasileri, belediye başkanları ve bürokratlarından “itibar” görmeye devam ediyor.

Bunlara bir ilgi bir alaka gösterirler ki sormayın.

Sen telefonla bu zevattan birini ararsın telefonunu açmaz.

Ancak adı “gazeteci” olan “soytarılar” kapıda karşılanır.

Her türlü imkân ayaklarına serilir.

Bir “gazeteci” olarak sen bir talepte bulunduğunda ise “ağız, burun” bükerler.

Tabi gün gelip bu adı “gazeteci” olan “soytarılar” yüzünden “burunları b..a batınca” yüzüne bakmadıkları “gazetecilerden” medet umarlar…!

***

Bu hep böyle devam eder mi?

Hükümet hali hazırda beklettiği “internet medyası” ile ilgili kanunu Meclisten geçirmediği müddetçe;

Evet.

Bu böyle devam eder.

Hatta her gün daha da kötüye gider.

Kimin eli kimin cebinde belli olmaz.

Bu adı “gazeteci” olan “soytarılar” yüzünden her canı yanan da çıkıp bütün “gazetecilere” saydırır.

Hele dur bakalım.

Biz daha saydırmaya başlamadık…!