Zaman dediğin nedir ki? O kadar çabuk gelip geçiyor ki, hani derler ya göz açıp kapayıncaya kadar. Aynen öyle…17 Ağustos Marmara depreminin üzerinden de tam 14 yıl geçmiş. Dile kolay…Depremde canını, malını, evini kaybetmeyenler için bu zaman su gibi akıp

Zaman dediğin nedir ki? O kadar çabuk gelip geçiyor ki, hani derler ya göz açıp kapayıncaya kadar. Aynen öyle…

17 Ağustos Marmara depreminin üzerinden de tam 14 yıl geçmiş. Dile kolay…

Depremde canını, malını, evini kaybetmeyenler için bu zaman su gibi akıp gitti. Bir süre sıkıntılar yaşandı ama hayat devam etti…

Ya depremde kayıpları olanlar? Peki onlara zaman nasıl geçti?

Acıyı çeken bilir. Karşıdan birkaç gün üzülür, dertleniriz. Ama sonra kaldığımız yerden devam ederiz…

Ama evladını, eşini, ana, babasını, kardeşini yitirenler için durum hiç de kolay değildir…

Acılar sürekli tazelenir, hatıralar hafızalardan silinmez…

Bir de bu acıların üzerine tuz biber eken vurdumduymazlıklar olunca, her şey katlanır, büyür…

Depremden sonra yıllardır hep aynı şey söylendi durdu: Deprem öldürmez, bina öldürür.

Yakın tarihte gördük ki, gerçekten bu insanların hayatlarını kaybetmelerinde binaların büyük rolü varmış…

Ucuza mal etmek için malzemelerden yapılan hırsızlıklar, demek ki sadece 14 yıl öncesine mahsus değilmiş… Ve en acısı da yaşanan onca acılara, can kayıplarına rağmen, birileri hala akıllanmamış… Vicdan ise hak getire…

Cüzdanların dolu olması, başkaları acı çekerken sefa sürmek, lüks içinde yaşamak ise işin raconu…

Bu vicdansızlar her dönemde olmuştur, bundan sonra da mutlaka olacaktır. Ta ki, kendileri de aynı acıları yaşayana, cezalarını çekene kadar…

Neyse ki, artık her şey daha sıkı denetleniyor, kontrol altında tutuluyor. Başkalarının sırtından prim yapmaya kalkanların sefası da böylece çok uzun sürmüyor…

Ama unutmayalım ki, bunların biri gider, biri gelir. O yüzden de bizler tedbiri elden bırakmayalım. Vicdansızlara meydan vermeyelim…