İnsanoğlunun kötülükleri sayıya gelir mi?

Yalancılık onda, dalavere dersen onda, yüz yüze gülüp arkadan dedikodu yapma onda, güçlünün elini öpmek, güçsüzün belini kırmak dersen o da onda.

Bu saydıklarım kötünün kötüsü insan tutumlarıdır.

Bir de gevezelik, vurdumduymazlık, övünmek gibi ufak tefek kötülükler var.

Ben bugün, okuyucunun karşısında, bu ufak tefek kötülüklerden birisini süsleyip sırtıma geçirmek istiyorum.

Anlayacağınız övüneceğim biraz; kendimi, gazetemi öveceğim.

Şimdi içinizden bazıları yine bana çatarak: Gururlanacağım demek için işi ne de uzattın”, “Elini enseden dolaştırıp kulağını gösteriyorsun diyecek.

Varsın diyen desin…

Gururlanmanın karşılığı olarak ben size yukarıda saydığım sözleri buldum; siz hangisini dilerseniz benim için onu kullanırsınız.

Ancak iş burada değil, size niçin ‘övüngeçlik’ çeşidinden bir kötülüğe düşmek istediğimi anlatayım…

***

On yaşına basan bizim gazetenin ‘nöbetçi yayın müdürü’ olduğum dönemlerinde ikide bir Atatürk Çay Bahçesi ile ilgili haberler yaptım, köşe yazıları yazdım.

Şehir parkının önceki başkan Aziz Duran tarafından yandaş müstecirlere kiralanmasını eleştirdim durdum.

Çay, kahve, dondurma ücretlerinin pahalılığı nedeniyle başta emekliler olmak üzere halkın çoğunluğunun buraya gidemediğini şuracıkta çok kere kaydettim.

Geçenlerde yerel gazeteleri açınca, bazılarında ne göreyim?

Zeki Toçoğlu halefinin bir yanlışlığını düzeltme yoluna girmiş.

Atatürk Çay Bahçesi içindeki kiracı müstecirlere terk edin yazısı gönderilmiş, önümüzdeki yaz, burasını eskiden olduğu gibi belediye kendisi işletecekmiş.

Durur muyum?

Çabucak, bizim gazetenin yazı işlerine koştum.

- Gördünüz mü, dedim. Bir yazdım, iki yazdım, dokunaklı yazmışım. Sözümü yerine getiriverdiler.

Bizim arkadaşlardan biri kılını kıpırdatmadan:

- Falanca gazete bugünkü sayısında kiracıları kastederek “ Hala terk etmediler” diye başlık atmış, dedi.

Bozulmadım, dersem yalan söylerim.

Bizim arkadaş, gazetecilik numaralarını bilmez mi?

Gazetecilerin,  “Biz yazdık da iş düzeldi” deme gibi bir huyu olduğuna arkasını mı döner?

Ne yani şimdi!

Dokuz yıldır değişik kereler yaptığımız haber ve yorumların dokunaklığı olmadı mı bu işte?

Övünmek isteğimi kursağımda bırakmak, övüncüme illa bir ortak icat etmek yakışık alır mı?

Bizim arkadaşın bana yaptığı iş mi?

***

Övünme kötüymüş…

Kötü olsun, mötü olsun, ben övünmek istedikten sonra bu işe kim karışır?

Değil mi ya?