Namazda manasını bilenin, okuduğunu düşünmesi iyi olur. Kendini Rabbimizin huzurunda düşünmek ve o huzurda nasıl olunması gerekiyorsa öyle bulunmak çok iyidir. Kendinin son namazı olduğunu, son amelinin bu olduğunu, yahut kendini Sırat üzerinde düşünüp kendini toparlamak, efendisinden kaçmış, yakalanıp tekrar efendisinin huzuruna götürülmüş köle gibi bilmek, yahut her an nimetleri içinde bulunduğu, her an kendisine muhtaç olduğu Rabbinin huzurunda nasıl durulursa öyle durmak, namazda kalbi toparlamaya yardım eder.

Dünyaya önem vermemek, işlerini mesele ve düşünce vesilesi yapmamak, geldiği gibi gider, ne olduysa öyle olur gibi dünya hakkında hoşgörülü olup namazda hep Rabbi ile olmaya çalışmalıdır.

Namaza başlayıp eller kulaklara kaldırılınca, sanki Allahü teâlâdan gayrısını arkaya atmış cezasından korkarak, affını umarak Mevlanın huzuruna durulmuş olunur. Sahibinin huzurunda kendini efendisinden kaçmış gibi korku içinde, cezalandıracak mı yoksa af mı edecek diye düşünen suçlu bir kul vaziyetinde ellerin bağlandığına işaret vardır.

Fatiha okununca, Allahü teâlânın görünen ve görünmeyen nimetlerine hamd etmek, rahmetine çok muhtaç olduğunu düşünüp, rahmet istemek, ibadeti yalnız O’nun için yapmak, yalnız O’ndan yardım istemek, salihlerin yolunda olmayı dilemek ve sapıklıktan O’na sığınmak istemek vardır.

Zammı sure okuyunca, sanki "Duanı kabul etmesi için Rabbine tazim eyle" deniyor.

Rükuya eğilince, Allahü teâlânın azametine, kulun aşağılığına işaret vardır. Sanki "Başını kaldır, Allahü teâlâ sana ihsan eyledi, dua ve tesbihlerini kabul eyledi, o halde doğrul" deniyor.

"Semiallahü limen hamideh..." denince, O’nun ihsanı ile kabul edilmenin müjdesi akabinde hamd etmek, affettiği için hemen secdeye kapanmak, Rabbimiz için alçalıp, yalnız O’nu tenzih etmeye işaret vardır. (T.Necat)

Namazda dünya düşüncesinin hatıra gelmesi namazı bozmaz. Namaza başlarken, Allahü teâlâyı görür gibi, edeple namaza başlamalı ki, namaz hakiki namaz olsun. Eğer beden namazda, kalp başka yerde olursa, o namaz sahih olsa da, makbul olmaz. Bunun için, “La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil’azim” dedikten sonra namaza başlamak faydalıdır. (Ey Oğul İlmihâli)

Namaz kılarken unutmak ve şaşırmak

Bir kimse, namaz kılarken kaç rekat kıldığını unutsa, bu şaşırması, ilk olarak başına geldi ise, selam verip namazı tekrar kılmalıdır. Şaşırmak âdeti ise, düşünüp, çok zan ettiğine göre kılar. Kuvvetli zan edemezse, az kıldığını kabul ederek tamamlar. Namazı kıldığında şüphe eden kimse, vakit çıkmadı ise, tekrar kılar. Çıktı ise kılmaz.

Namazda kaç rekat kıldığını şaşırıp, namaz içinde düşünmesi, sonraki rüknün veya vacibin, bir rükün zamanı kadar gecikmesine sebep olursa, bu arada, âyet ve tesbih okusa, Sübhanallah dese bile, secde-i sehiv lazım olur. Namazın içindeki farzlara Rükün denir. Bir âyet okumak, rüku ve iki secde, son rekatta oturmak, birer rükündür. Düşünmek, farzı veya vacibi geciktirince, secde-i sehiv lazım oluyor. Mesela, son rekatta oturunca düşünürse, selam vermesi gecikirse, secde-i sehiv lazım olur. Fazla okuduğu salevat ve dua, sünnet olarak değil, düşünce, dalgınlık sebebi ile olduğu vakit, vacibin gecikmesi suç oluyor. Başka bir namazı kılıp kılmadığını veya dünya işlerinden herhangi birini düşünürse, bir rüknün gecikmesine sebep olsa bile, secde-i sehiv lazım olmaz. Namaz bittikten sonra, kaç rekat kıldığında şüphe ederse, buna vesvese denir. Buna ehemmiyet vermez. Namazdan sonra, bir adil Müslüman, yanlış kıldın derse, tekrar kılması iyi olur. İki adil kimse söylerse, tekrar kılması vacip olur. Adil olmazsa, sözünü dinlemez. İmam doğru, cemaat ise, yanlış kıldık derse, imam kendine güveniyorsa veya bir şahidi olursa, tekrar kılınmaz.

Bir şeyin vacip veya bidat olmasında şüphe edilse, bu şeyi yapmak iyi olur. Bidat ile sünnet arasında şüphe olsa, yapmamak lazım olur./ www.dinimizislam.com