Kısaltmalar

 

Çağbayır : Çağbayır, Yaşar; Ötüken Türkçe Sözlük, İstanbul 2017 (5 cilt).

D :DivanüLügatit Türk Dizini, Kaşgarlı Mahmut, TDK, Ankara 1972.

DS : Derleme Sözlüğü, TDK, 12 cilt.

EUTS : Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, Ahmet Caferoğlu, 3. b., Enderun k.e., İstanbul 1993.

Eyuboğlu : Eyuboğlu, İsmet Zeki; Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, 4. b., Sosyal y., İstanbul 1998.

MBTS :Misalli Büyük Türkçe Sözlük (Kubbealtı Lugatı), İlhan Ayverdi, 1. b., İstanbul 2005, 3 cilt (1. cilt a - g, 2. cilt h - n, 3. cilt o - z).[1]

SS :SözlerinSoyağacı, SevanNişanyan, 4. b., Everest y., İstanbul 2009.

TDES :TürkDilininEtimolojikSözlüğü, HasanEren, Ankara 1999.

TvETTL: Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı, AndreasTietze, Simurg y., İstanbul - Viyana 2002, 1. c.

YTS :YeniTaramaSözlüğü, CemDilçin, TDK, Ankara 1983.

 

*

 

11. Karga

 

H. Eren; W. Bang ve C. Brockelmann’a dayanarak “karganın çıkardığı sesten geldiği açıktır” der (TDES 212, karga). Karga sözünün yansıma olduğu görüşü doğru değildir. Kelimenin kökü *gargdır; ilkçil biçimi *gargagdır. Sondaki g düşmüştür. Baştaki g sertleşmiştir.

 

12. Keçe

H. Eren keçe “yapağı veya keçi kılını hasır üzerine yaydıktan sonra ayakla basa basa veya döverek yapılan kaba kumaş” sözünün “kökenini bilmiyoruz” der (TDES 225, keçe).

MBTS keçe hakkında “Keçe (Eski Türkçe [Oğuzca] kökü belli değildir)” der (MBTS 2 1628).

Oysa keçe Türkçe bir sözdür. Eski Uygurcada kidiz, Kaşgarlıda kiδiz biçimindedir (EUTS 73 ; D 68). Tuva Türkçesinde kidis “keçe”dir.[2]

Nişanyankay, kayç “ıslatılarak dövülmüş yün doku, yapınca” sözünün 8. yüzyılda Ermenicede kayıtlandığını belirtir; ancak benzerlik hakkında bir açıklamada bulunmaz (SS 315, keçe). Bize göre sözcük Türkçeden Ermeniceye geçmiştir. Çünkü 350’den itibaren Hunlar, Bulgarlar, Hazarlar, Sabarlar ve diğer Türkler; Kuzey ve Güney Kafkasyada ziyadesiyle etkin olmuşlardır. Ayrıca keçe bozkır kültürüne aittir. Bir de Ermenice yapıtlara sonradan çok eklemeler yapıldığı açık bir gerçektir. Örneğin 440’ta yapılan Ermenice İncil tercümesinde Türkçe kelimelere tesadüf edilmiştir. Patkanov ve özellikle Mordman(yazılışı Mordtmann; bir Alman bilginidir), daha 1870’lerde 4 - 7. yüzyıllar arasında Ermeni diline geçen Türkçe sözlerin olduğunu kaydetmiştir.[3] (Bu konuda şu makalemiz okunmalıdır:“Albanlar ve Albanya”, Dünya Gündemi, 25 Haziran - 2 Temmuz 2006, 12. s. Makalenin 1. bölümü haftalık olan gazetede “Makedonyalı Büyük İskenderiKafkasyaya sokmayan cengaverler” başlığıyla yayımlanmıştır).

Türkçe keçeden alınan kay, kayç da muhtemelen eski tarihli Ermenice yapıtlara eklenmiştir.

Özetle sözcük Türkçedir; kökü *giddir. İlkçil biçimi *gided olmalıdır. Bugünkü keçe biçimini göz önüne alırsak kök sonunda d > ç değişiminin vuku bulduğunu anlarız. Sondaki d değişerek veya değişmeyerek bir şekilde düşmüştür. Macarcakecse, Sırpçakeče, ErmenicekačTürkçedenalınmıştır. Farsçakīz de Türkçedir, yalnızTürkçeninkiğizsözündendir. Keçevekiğizocaktaştır; kökteşdeğil.

 

13. Keçi

G. Nemeth, keçileri çağırma ünlemi olan keçkeç kökünden gelebileceğini belirtir (TDES 225, 226, keçi).

MBTS’tekeçi şöyle açıklanır: “keçi :(Orta T.den beri kullanılır. Keçileri çağırmak için söylenen keçkeç sözünden geldiği ileri sürülmektedir. Türkçede daha çok kullanılan eçkü ve eçki ile bu kelime arasında bir ilişki yoktur).” (MBTS 2 1628).

Keçinin Türkçe bir söz olduğu tartışılmaz. Yalnız Nemeth’in dediği üzere keçkeçten gelebileceğini düşünemeyiz. Kökü *geddir; sözcüğün ilk biçimi *gedegdir. Kök sonunda d > ç değişimi yaşanmıştır, sondaki g düşmüştür.

14. Kedi

 

Nişanyan Orta Yunanca kātta / gātta, Latince cattus, catta, Ermenice katu / gadu, İngilizce cat, Almanca kater / katze, Litçe (Litvanca) kate, Rusça kot / koşka, Farsça kedî, Arapça giţţ / giţţa sözlerinin “kedi” anlamında olduğunu yazar (SS 315, kedi). Türkçede ilkin 15. yüzyılda kaleme alındığı tahminlenen Dede Korkutta görülür (SS 315, kedi). En büyük olasılık kedinin Rumcadan alındığıdır. Kedinin Eski Türkçesi çetüktür (D 30).

15. Kelebek

H. Eren “kelebeğin kanatlarıyla çıkardığı sesi yansıtan bir ad olduğu düşünülebilir” der (TDES 227, kelebek). Bu doğru olamaz. Çünkü kişioğlu kelebeğin kanatlarıyla çıkardığı sesi duyamaz ki?!.Bir çok bilim insanı her hangi bir açıklamada bulunamazsa ilgili söze yansıma der. Eren de öyle yapmıştır. Krş. Yukarıda geçen karga ile.

Kelebeğin göçüşmeli olduğu genel kabul görmüştür. Bu duruma göre sözün bir önceki evresi *kebelektir. Yine bu duruma göre sözcüğün ilkçil biçimi *gebeldir; sondaki -ek, ek genişlemesi dolayısıyladır.

 

16. Köpek

Eyuboğlu köpek sözünü şöyle izah eder: “Köpek, tr. Köp (buraya bak)’ten köp-ek / köpek (kök anlamı: çok olan, bütün evlerde beslenen. Anlam genişlemesiyle it, köpek.).” (Eyuboğlu 435, köpek).

Dilci Hasan Eren sözlüğünde köpek kelimesini şöyle açıklamıştır: “… köpeğin çıkardığı sesten (gövgöv, kövköv) geldiği anlaşılıyor.” (TDES 257, köpek).

Hasan Eren’in izahı MBTS’ye şöyle yansımıştır: “Köpek Eski Kıpçakça köpek çok tüylü köpek’; kelimenin köpeğin çıkardığı sesten geldiği ileri sürülmektedir.” (MBTS 2 1763).

Oysa köpeğin bu şekilde türemesi olanaksızdır. Köpeğin kökü *göbdür. -ek (< *eg) yapım ekidir. Doğrudan doğruya köpek kavramının göstergesidir (adıdır).

17. Külek

Dede Korkutta geçen bir kelimedir. Anadoludakülek “bal, yağ, yoğurt gibi şeyler koymaya yarar tahta kova”dır. Ağızlarda gülek, güvlek(>güvelek, güylek, küvlek gibi bir takım biçimler de geçer. (TDES 273, külek).

H. Eren külek sözünün Orta Türkçede görülmediğini, küleğin Ermenice kov “cow [inek]”dan gelen kovlak “milkingpail [süt kovası]”ndan türediğini belirtir; Tietze ise Rumcadan alınabileceğini yazar (TDES 273, külek). Söylenenin tam tersine Ermenice kovlak, Türkçe küvlekten alınmıştır. Ermenicede ü sesi olmadığı için kelime kalınlaşmıştır.

NOT 1 : Külek, ortada -ğ- erimesi nedeniyle ortaya çıkabileceği gibi araya ünlü girmesiyle de oluşabilir. Sonuçta sözcük Ermenice değil, Türkçedir. Birincil hali *gülgegdir. Her hangi bir Türk dilinde bu kökten bir kelime tespitlenirse, kararımız kesinleşir.

18. Loş

 

Büyük Larusloş sözünü Galceye bağlar.[4] (Acaba nasıl gelmiştir?). Nişanyan Türkçede 14. yüzyıldan beri görüldüğünü, ilk biçiminin yoş olduğunu yazar (SS 375, loş).

Sözcük Türkçedir ve loş ile yoş birbirlerinin çatalıdır. l- > y- nöbetleşmesine yazı dilimizdeki lapa lapa kar yağmak ve Dede Korkuttakiyapa yapa kar yağmak örneğini verebiliriz.

19. Madımak (Polygonumcognatum)

 

H. Eren madımağı Ermenice matutak “licorice”ye, yani “meyankökü”ne bağlar (TDES 285, madımak). Tietze madımağı Ermenice matutak’tan getirir.[5]Nişanyan madımağı Ermenice matutak “tatlı, kökleri yenen bir bitki, meyan, glycirrhiza< ?”ya yönlendirir; madımak1501’de yazılan Cami’ül Fürs’te geçer (SS 378, madımak).

Üç yazarın görüşü bizi ikna ve tatmin etmedi. Çünkü Ermenice matutak’taki -tak öğesinin nasıl -mak olduğunu merak ediyor ve bunu açıklayamıyorduk. Konuyu araştırınca madımağın Ermenice matutak’tan değil, Çankırı - Çerkeştekibadıma,badima, Çorumdaki badımak,Tokat - Reşadiye - Çilehanedeki badimah, Ankaradakibadımalak “yol kenarlarında biten, ufak yapraklı, yemeği yapılan bir ot”tan geldiğini anladık (DS 2 467). Bir kaynakta bu bitkinin “ıspanağa benzer” olduğu yazılır.[6]

AyrıcaAnadoludamadımak, madamak, madımalagı, madımalah, madımalak, madınakpancarı, madimak, madmalak, madumah, mardımalak, mardımanak “ilkbaharda kırlarda yetişen, ufak, yeşil yapraklı, ıspanak gibi yenilen bir ot”tur (DS 9 3101). Bu sözlere genellikle Sinop - Yozgat - Konya illerimizin doğusunda raslanır.

Anadoluda daha pek çok veri vardır. Hepsini vermiyoruz. Sözcük Türkçedir. Çıkacak eserimizde açıklanmıştır. *bad veya *band kökündendir.

20. Makta-

 

Altay Türkçesinde makta- “övmek, methetmek”tir; sözcük Arapça - Türkçe gösterilmiştir.[7] -ta ekinin Türkçe olduğu göz önünde tutulmuştur. Kimi bilimciler sözü Moğalcaya bağlar.

Sözcük Orkun yazıtlarında mağ “övme, övgü, alkış” olarak geçer.[8] Yalnız o zaman Türkçede Moğalca söz olmamalıdır. Ayrıca sözcük bütün çağdaş Türkçelerde vardır (Anadolu dahil. Hepsini verip yazıyı kabartmak istemiyoruz. Yapıtımızda daha geniş bilgi verilmektedir). Kökü *bag.

 

21. Moruk

 

Dilimizdeki moruk, Ermenice moruk “sakal”a bağlanır (SS 418, moruk). Halbuki Malatya - Pütürgeden derlenen morik “yaşlı”, Sıvas - Gemerekten derlenen voruk “yaşlı kadın”dır (DS 9 3210 ; DS 11 4107). Denizliden derlenen mozuk I1. yaşlı adam”dır (DS 9 3213).

Ayrıca Yakut Türkçesinde mōruk1. ihtiyar, moruk, piri fani; dişsiz”, mōrukbuolbut “pek ihtiyarlamış, moruklaşmış”, muoruk “çok ihtiyarlamış olan, dermansız, zamanı geçmiş”tir (YDS 643, 653).

Sözcük Türkçedir. Kökü *borgdur. Araya ünlü girmiştir. Kökteşleri ve ocaktaşlarıtespitlenmiştir (Eserimizde geniş bilgi var).

Sözcüğün Ermenice olmadığına bir de şuradan karar veriyoruz: Ermenice sözcük “sakal” anlamındadır; sakallı veya aksakallı anlamında değil. Dolayısıyla anlamsal olarak bağıntı kurmak imkânsızdır. Oysa yukarıdaki sözler doğrudan doğruya yaşlılıkla ilişiktir. Moruk Ermenice olduğu genel kabul görmüş, fakat Ermenice değil özbeöz Türkçe olan sözlerden biridir. Diğer ikisi madımak ve örnek.

[1] Bu sözlüğün redaktörlük ve Türkçe etimolojik açıklamalarını Ahmet Topaloğlu, Arapça, Farsça etimolojik açıklamalarını Hayri Bilecik ve Mustafa Tahralı yapmıştır.

[2]Tuvaca - Türkçe Sözlük (Tıva - Türk Slovar’), D. A. Monguş, Kızıl 2005, 107. s.

[3]V. L. Gukasyan, “Azerbaycan dilinin teşekkül tarihine dair geydler”, aktaran Nilay Demir, Türk Dünyası Araştırmaları, Ağustos 1984, 31. sayı, 37. s. / Elövset Zakir oğlu Abdullayev, Azerbaycan Dili Meseleleri, Bakü 1992, 264. s.

[4] “Loş”, Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, 12. c., 7550. s.

[5]AndreasTietze, Tarihî ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lügati, TÜBA y., Ankara 2018, 5. c., 105. s.

[6]TürkiyedeHalkAğzındanSözDerlemeDergisi, TDK, 1. c., İstanbul 1939, 1. c.,150. s.

[7]Baskakov - Toşçakova,Altayca - Türkçe Sözlük, TDK, Ankara 1999, 132. s.

[8] Talat Tekin, Orhon Yazıtları, 3. b., Yıldız y., İstanbul 2003, 107. s.