Peyami Safa, Yahya Kemal’in İstanbul aşkını anlatırken “İstanbul, onungözünde bir coğrafya değil tarihtir. Bir şehir değil semboldür” diyor.Yahya Kemal’in İstanbul’unu iyi anlamak gerektiğini belirten Peyami Safa, bunun aruzun son şairini de, kendi tarihi

Peyami Safa, Yahya Kemal’in İstanbul aşkını anlatırken “İstanbul, onun

gözünde bir coğrafya değil tarihtir. Bir şehir değil semboldür” diyor.

Yahya Kemal’in İstanbul’unu iyi anlamak gerektiğini belirten Peyami Safa, bunun aruzun son şairini de, kendi tarihimizi de, inkılabımızı da iyi anlamanın şartlarından biri olduğunu ifade ediyor.

Yahya Kemal’in İstanbul sevgisinin sebeplerinden biri de payitaht olmasıdır.

Tarihimizi, geçmişimizi, bizi biz yapan değerleri bünyesinde barındırmasıdır.

Hayat önündeki tavrı ve mizacı olarak Yahya Kemal’in tam bir Osmanlı olduğunu anlatan Peyami Safa, hususi sohbetlerinde bulunanların onun büyük Osmanlı seferlerini anlatırken maziyi hal içinde imiş gibi ne samimi bir heyecanla yaşadığını ve çevresindekilere de yaşattığını gördüklerini belirtiyor.

Peyami Safa, şiirlerindeki şahsiyetinden ziyade Yahya Kemal’in en kudretli

tarafının Osmanlı tarihine karşı duyduğu cezbe halindeki büyük heyecanı ve bu heyecanı ifadelendiren konuşmaları olduğunu anlatıyor.

Peyami Safa’ya göre, Yahya Kemal’in sözleri vaktiyle ses makinesine alınabilmiş olsaydı Ahmet Refik’ten sonra tamtakır denecek kadar boş kalan tarih edebiyatımız şaheserlere kavuşacaktı.

Yahya Kemal ile arasında birkaç yıl süren (1934-1937) sıkı bir dostluk devresi olduğunu anlatan Peyami Safa, onunla o tarihlerde çıkardığı (Kültür Haftası) mecmuasının aylık toplantılarında da bir araya geldiğini ve çeşitli konularda münakaşalar ettiklerini ifade ediyor.

Yahya Kemal ile birlikte İstanbul’u dolaşmanın ayrı bir zevk olduğunu, bir

seyahat rehberi gibi insanı her alanda bilgilendirdiğini anlatan Peyami Safa, Yahya Kemal hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getiriyor: “Yolda, eski ve ahşap evlerin, büyük ve küçük binaların, hiç bilmediğim tarihlerini anlatıyordu. Fakat buna bir anlatma demek hadiseyi en dar eb’adında küçültmek olur. Anlatmıyor terennüm ediyordu. Söylerken her kelimenin içinde kendiliğinden melodiler dolduran sesi, cümlelerine bazen bir mısrâ, bazen bir şarkı âhengi veriyordu. Bizi dışarıdan gösterdiği her binanın içine sokuyormuş gibi orada yaşatıyormuş gibi geçmişe yaptırdığı seyahatte rehberlik ediyormuş gibi harikulâde bir çekiciliği vardı.”

Peyami Safa, Yahya Kemal ile Rumelihisarı çevresinde dolaşırken fetih şehitlerinin mezarları önünde durduklarını ve Yahya Kemal’in konuşmalarıyla bir an fetih günlerinin içinde kendilerini bulduklarını, sanki o anı yaşadıklarını ifade ediyor.

Peyami Safa, bir öğle yemeğini Yahya Kemal ile Boğazın karşısında bir lokantada yediklerini, garsonun ise Rum olduğunu belirterek o günkü hatırasını şöyle anlatıyor: “Garson Rumdu ve bize çok dikkatli hizmet ediyordu. O zaman Yahya Kemal şu unutulmaz sözü söyledi:

- Türk Fâtih’lere Rum garsonlar lâzımdır. Dünya muvazenesini öyle bulur.

Bu sözüne kendi de hayran oldu ve o gün saatlerce tekrarladı:

- Türk Fâtih’e Rum garson”

Peyami Safa, Yahya Kemal’in ölümünün ardından kaleme aldığı bir makalesinde “Şimdi o, beş asrı geçirmiş Boğaz’ın manzarasında yatıyor. Ölmüş Türk serdarlarıyla yaşayan hayranları arasında.”

Yahya Kemal’in aynı zamanda büyük bir şair olduğunu, Fransız şiirlerinden biraz etkilense de asıl kaynağının Osmanlı edebiyatı olduğunu belirten Peyami Safa, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Bu bakımdan Yahya Kemal, yalnız geçmiş devirlerin şairi olarak kalmaz; geçmişin ebedi değerlerini geleceğe götüren tek şair olarak da hayranlık, minnet ve şükranla yad edilecektir.”