Tüm Türkiye seçimlere kitlenmiş durumda. Seçime verilen önem nedeni ile çok önemli de olsa birçok konu konuşulamıyor. Zira alıcısı yok. Nepal’de çok ciddi bir deprem oldu. Sadece 2 gün gündemde kalabildi. Oysa 99 depreminden biliyoruz ki depremden sonrası çok önemli. Evsiz kalan insanlar, temel insani ihtiyaçların yokluğu, göçük altında kurtarılmayı bekleyen insanlar…

Şu anda Arakanlı mülteciler denizde mahsur olarak bekletiliyor ve komşu ülkeler bu insanları ülkelerine kabul etmiyor. Denizde ne kadar mültecinin yaşam savaşı verdiği ise tam olarak bilinmiyor. Denizde bunlar yaşanırken Malezya Tayland sınırında toplu mezarlar bulundu. Bu mezarların Bangladeşli ve Burmalı oldukları düşünülüyor.

Suriyeli milyonlar yakinen şahit olduğumuz üzere ülkemizde ve pek çok yerde mülteci olarak ya çadır kentlerde ya da zor koşullarda yaşama savaşı veriyor.

Gün geçmiyor ki Afganlı, Iraklı mülteci haberlerini gazetelerin 3. , 4. Sayfalarında okumayalım. Doğu Türkistan’da Çin’in yaptıkları ortada. Orta Afrika Cumhuriyetinde yaşananlar ise artık gazetelerde bile yayınlanmaya değer görülmüyor. Bu ve benzeri haberleri çoğaltabiliriz.

Burada dikkat çekmek istediğim ülke olarak olaylara bakışımız. Eğer bu tür haberler gazetelerin 3. 4. sayfalarında yer alıyor ve biz her gün bu sorunları yaşayan insanlarla iç içe yaşıyor ve bir şey yapmıyor yapacakları da harekete geçirmiyorsak burada bir sorun var demektir. Öyle ki Türkiye coğrafi konumu gereği uzun yıllardır geçiş ülkesiydi. Oysa şu anda ekonomik ve siyasi istikrar Türkiye’yi hedef ülke pozisyonuna getirdi. Bu demektir ki biz daha fazla mülteci ile karşılaşacağız. Avrupa kendisini kısmen koruma altına aldı. Mültecileri ya denizde bırakıyor ya da sınır dışı ediyor. Ya biz ne yapacağız. Dünyada en fazla yardım yapan ülke olarak biz ne yapacağız?

Yardım yapmak zordur. Bu zorluğu aştık. Ya bu insanlarla beraber yaşamaya hazır mıyız? Ya da ne kadar hazırız? Nepal’deki insanların yarın mülteci olmayacaklarının ya da bizim aynı sorunla karşılaşmayacağımızın garantisi var mı?

İnsan hakları ya da insancıl hukuk, insan onuru kavramlarını hepimiz duymaktayız. Uluslar arası alanda bol bol kullanılan dinleyenleri de anlatanı da gururlandıran kavramlar. İnsanlar için asgari bir yaşam standardı belirlemeye dönük çalışmaların geldiği son nokta bu kavramlar. İçi doldurulmaya çalışılıyor. Her gün yeni bir hak bu kavramların içerisinde kendisine yer buluyor. Ancak hakkından bahsedilen insan denizin ortasında bir gemide aç susuz bırakılabiliyor. Olsun o insanın hakkı var, onuru var. Yiyecek içeceği de olmasın!

Tüm dünyanın küçük bir köy olduğu DAEŞ diye bir örgütün her gün kafa kestiği bir dünyayı yaşıyoruz. İnadına insan olmak gerekiyor. Bırakalım Avrupalı ciltler dolusu yaldızlı kavramlar üretsin bizler insana dokunan tüm insanların sorununu kendi sorunumuz gibi görelim. Zira adalet üzerine inşa etmezsek yaşantımızı/dünyamızı ezilenler bir gün ya DAEŞ olarak ya da başka adla karşımıza çıkacak. 

Son söz mülteci olmak bir seçim değildir. Zorunluluktur. Karşımızdakinin insan olduğunu hiçbir zaman unutmadan insani çözümler üretmek zorundayız. Yoksa çok hızlı bir şekilde insanlığımızı tüketiyoruz. @CavitTatli